Show TV dışındaki haber bültenleri onun ismini her nedense vermediler. Ben burada kocaman harflerle yazıp, ifşa ediyorum:
OZAN ÖZTÜRK.
Ne yapmış bu Ozan Öztürk? Anlatmaya bile dilim varmıyor. Çalıştığı işyerinin sahibine ait 3 aylık Dora adlı köpeği havlıyor diye tutup defalarca yere vurarak öldürmüş. Güvenlik kameralarının tespit ettiği görüntüleri sadece bir kez izleyebildim. Başkasına yüreğim yetmedi. Hele o yavrucağın son nefesini verirken attığı çığlıklar, hâlâ kulaklarımda çınlıyor.
Peki ne yaptılar bu Ozan Öztürk'e? Yakalayıp, ifadesini aldılar. Sonra da acayip bir ceza verdiler: 1 hafta ev hapsi...
Yahu memleket zaten topluca ev hapsinde değil mi? Bu neyin cezası?
Söyleyecek son bir sözüm var:
Virüslerin en belalısı korona bile bebeklere acıyıp, genelde bulaşmıyor. Peki 3 aylık bebe köpeği yerden yere vurarak öldüren bu cani virüsü ne yapacağız?
Nereden nereye...
Hatırlar mısınız, eskiden bizim tatil köylerine yabancı ambulans helikopterler iner, orada rahatsızlanan turistleri alır, tedavi edilmek üzere ülkelerine götürürlerdi. Biz de arkalarından gıptayla bakıp, "Adamlarda insan hayatına verilen değere bak... Bir tek hasta için ambulans helikopterler, uçaklar gönderiyorlar" diye kendi adımıza hayıflanırdık. Çünkü o günlerde Kemal Kılıçdaroğlu'nun sorumlu olduğu SSK hastanelerinde muayene olabilmek için iki ay sonrasına sıra veriyorlardı...
Hafta sonu Türk olmakla bir kez daha gururlandım. İsveç'te kalp hastası babası Emrullah Gülüşken'e korona pozitif teşhisi konulmasına rağmen tedavi edilmeyen babası için sosyal medya üzerinden yardım isteyen Leyla Gülüşken'in çığlığı duyulmuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatı ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın girişimiyle İsveç'e özel ambulans uçak gönderilip, hastanın Türkiye'de tedavi altına alınması sağlandı. Bu ilk değildi. İki hafta içinde İngiltere ve Fransa'daki iki ayrı hastamız, aynı yolla Türkiye'ye getirilip, tedavi altına alınmıştı.
Çok şükür Allah'ım, bugünleri bize gösterdiğin için... Şimdi elin Amerikalısı, İtalyan'ı, İspanyol'u bize bakıp, iç çekiyor...
Bayrakların en güzeli
Renkli şerit ve parçaların yan yana getirildiği, geometrik şekillerin üst üste dizildiği bayrakların yanında en güzelinin benim ay yıldızlı al bayrağım olduğunu zaten biliyordum. Ama şimdi tüm dünya biliyor.
Hem de belgeli olarak...
Harika haber tam da 23 Nisan'da geldi. İspanyolların ünlü Marca gazetesi, dünyanın en güzel bayrağını belirlemek üzere bir anket düzenlemişti.
Bütün dünya, internet üzerinden oyladı. Şanlı bayrağımız, anketin ev sahibi İspanya'yı bile geride bırakıp, açık ara birinci oldu.
Evet, bayrağımızın şekli şemali, rengi çok güzeldi. Ama daha da güzeli, bir hikayesinin olmasıydı. Bir savaş akşamının alacakaranlığında, şehit kanıyla rengi kırmızıya dönen bir dereye yansıyan gökteki ay ile yıldızın görüntüsü, özgür bir millet olmanın bedelini haykırıyordu adeta... Öyleyse, şimdi Arif Nihat Asyalı'nın mısralarını hatırlama vaktidir:
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim
Senin altında doğdum
Senin altında öleceğim...
Gaf'let kürsüsü
Donald Trump'ın "Virüsten kurtulmak için hastalara dezenfektan enjekte edelim" gafını ciddiye alan Tekirdağlı vatandaş Barış Çimen, dezenfektan içince hayatını kaybetti.
Zap'tiye
Nesli tükenmeye yüz tutan hayvanlar ürüyor. Çevre yeniden yeşilleniyor. Havamız temizleniyor. Söylemeye dilim varmıyor ama koronanın yüzümüze çarptığı çok acı bir gerçek var: Dünyayı galiba insansızlık kurtaracak!
Ne demiş?
Ajda Pekkan'dan 2. Sayfa'da şaşırtan itiraf: "Benim hiç tektaşım yok. Çantalarım bile çakma."