Bu sözü, bu kez de Nebil Özgentürk'ün CNN Türk'te yayınlanan yeni belgeseli Sanatımızın Hatıra Defteri belgeledi. 2005 yılında insanlar, 50 liralık banknotun üzerindeki resmi görünce "Kim bu kadın?" diye birbirlerine sormuşlardı.
Banknotu süsleyen kadının ismi Fatma Aliye idi. Türkiye'nin ilk kadın romancısıydı ama gelin görün ki, Fransızca'dan çevirdiği ilk roman olan Meram'ın kapak içinde ondan sadece 'Bir Kadın' olarak söz ediliyordu.
Daha sonra edebiyat hocası ile beraber kaleme aldığı Hayal ve Hakikat romanının yazar hanesinde de 'Bir Kadın ve Ahmet Mithat Efendi' ibaresi yer alacaktı.
Kadın olarak o kadar 'yoktu ki'; dönemin ansiklopedilerinde, o henüz yaşarken 'Doğum tarihi: 1864. Ölüm tarihi: 1934' yazmıştı... Mezar taşına ise sadece 'Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı' ibaresi layık görülmüştü. Fatma Aliye'nin hayatının büyük bölümü yoksulluk içinde geçti. Üç kızından biri olan ve Hıristiyanlığı seçip bir rahibe okuluna gitmek üzere evden ayrılan evladı İsmet'i bile çok istemesine rağmen bulamamış, izini yitirmişti. Öyle tükenmişti ki, bu öyküyü bir roman olarak kaleme alacak kadar bile güç ve imkan bulamamıştı kendisinde. Ve yoksulluk içinde ölüp gitmişti...
Belgeselin yayınlanmasından bir gün sonra, pazar sabahı bizim gazetenin internet sitesinde Fatma Aliye için atılan 'Bilin bakalım hangi ünlünün anneannesi?' başlığını görünce, içim bir kez daha tuhaf oldu. Fatma Aliye'nin adı yerine bu kez de oyuncu torunu Suna Selen manşetteydi...
O, 50 liralık banknotların üzerinde ismi olan, Türkiye'nin ilk kadın romancısı Fatma Aliye idi... Ve bir kez daha anladım ki, para ile saadet olmuyordu...