Özgü Delikanlı, sevilen YouTube kanalı Bi' Başka'da, Gelsin Hayat Bildiği Gibi dizisinde canlandırdığı Mert karakterinin yerinin ayrı olduğunu belirterek "Mert Yılmaz, klasik bir esas çocuk değil. Bu beni çok çekti. Keşfedebileceğim ve deneyimleyebileceğim çok daha büyük bir alan vardı. Çok kıymetli bir yerde. Koşullarıyla birlikte karakterin benden çok uzak oluşu beni cezbetti açıkçası" dedi.
Nasılsın? Neler yapıyorsun?
İyiyim İrem. İyi gidiyor. Yoğunuz. Bazen çok yorucu ama çok güzel. Karmaşık da bir dönemdeyim.
Mert'i konuşarak başlayalım mı? Hikâye, ekip, karakterin senden uzak olması seni projeye çeken unsurlardan bazıları olmuş. Seyirci de diziyi sahiplendi. Çok sevdi. Hem böyle bir dönüş bekleyip beklemediğini soracağım. Hem projenin ve karakterin sendeki tezahürünü.
Mert Yılmaz'ın yeri bende çok ayrı. Çok kıymetli bir yerde. Koşullarıyla birlikte karakterin benden çok uzak oluşu beni cezbetti açıkçası. Çok heyecan duydum okuyunca. Seyircinin ilgisine gelecek olursak böyle bir beklentiyle yaklaşmadım projeye. Tamamen karaktere odaklandım. Olabildiğince samimi bir Yedikule genci yaratmaya çalıştım :)
Mert Yılmaz, klasik bir esas çocuk değil
Seyirci projeye büyük ilgi gösterince şaşırmadın mı? Nasıl karşıladın?
Normal karşıladım. Göz önünde bir iş yapıyorsun. İşin kimyası güzelse, hikâye samimiyse zaten olumlu bir sonucu olacaktır. O yüzden sürpriz olmadı. İnsanlarla karşılaştığımızda seyircimiz işin samimiyetinden bahsediyor. Özümüze dair şeyler anlatıyoruz. Hikâyenin yeri ayrı, karakterin yeri apayrı. Mert Yılmaz, klasik bir esas çocuk değil. Bu beni çok çekti. Keşfedebileceğim ve deneyimleyebileceğim çok daha büyük bir alan vardı.
Biz ekipçe aile olmayı başardık
Ekip de birbirine bağlı bir ekip. Bu frekansı nasıl tutturdunuz? Sanki birkaç sene öncesine kadar böyle samimi ilişkiler kurulmuyordu. Yoksa sosyal medyanın etkisi diyebilir miyiz? Sizi kamera arkasında da sıkça görüyoruz hesaplarınız sayesinde.
Biz hepimiz egolarımızı, kişisel kaygılarımızı bir kenara koyup sete geliyoruz. Birbirimizle çok güzel ve anlamlı şeyler paylaşıyoruz. Sahnelerimizi öncesinde detaylıca konuşuyoruz. Karakterlerimiz hakkında fikir alışverişleri yapıyoruz. Biz ekipçe aile olmayı başardık. Aile olmayı başardığımız için insanlara o samimiyet geçiyor. Bir araya gelince konuşmadan da anlaşabiliyoruz.
Ertan Saban, Özge Özberk… Çok değerli isimler. Öte yandan ekibin çoğu genç oyunculardan oluşuyor. Kuşak çatışması ya da ekol farklılığı yaşanıyor mu?
Yaşanmıyor. Aksine büyüklerimizden çok farklı şeyler öğreniyoruz. Birlikte paylaşımlarda bulununca motivasyonumuz artıyor, daha sıkı bir bağ kuruyoruz aramızda. Herkes birbirine aynı göz hizasında bakmaya çalışıyor. Altan hoca bunu mükemmel bir şekilde başaran bir insan. Tüm ekip bir araya gelince inanılmaz bir akış içinde oluyor. Bu sıcaklık da ilk günden başladı.
Düştüğüm çok an oldu ama hiçbir zaman vazgeçmedim
Genç oyunculara ekranlarda yeni yeni şans verilmeye başlandı. Senin bu duruma karşı tepkin neydi? Yıldığın anlar oldu mu?
Algılayamıyordum, sorguluyordum. Kızmamayı tercih ediyordum, kendi enerjimi düşürmemek için. Yıldığım bir an olmadı. Çok düştüğüm an oldu ama hiçbir zaman vazgeçmedim. İdealinin neyle ilgili olduğuna da bağlı bence bu. Senin yolculuğun kafanda netse bir noktada bir yere ulaşamasan bile senin yolculuğun devam ediyor. Yenilgiler, ulaşamama durumu seni büyüten bir şey. En dibe düşülen anlarda vazgeçilmezse eminim ki çok farklı noktalarda çok farklı şeyler yapılacaktır.
Almanya'da doğdun. Hukuk eğitimini yarıda bırakıp Türkiye'de Sinema Televizyon ve Psikoloji okumaya geldin. Bu geçiş evresini de anlatmışsın aslında bir röportajında. Hayatının her evresinde tümüyle oyunculuğa ait olduğunu, içindeki yoğunluğu daha fazla görmezden gelemeyip ait olduğun yere doğru yolculuğa çıktığını söylemişsin. Nasıl başladı bu tutku sende?
Çocukluğa inersem klişe şeyler çıkacaktır :) Ben çocukluğumda da gündelik hayatın ritminden sıkılan bir insandım. Hala da sıkılırım. Gördüklerim bana bir noktada yeterli gelmez. Görmediklerimle ilgilenirim. Ötesine ilgi duyan bir insanım. Ben çocukluğumda da hep hikâye arayan biriydim. Ardından o hikâyeyi deneyimleyip aktarmak isterdim. Böyle bir derdim vardı. Aşkım da böyle başladı. Benim film müziklerine inanılmaz bir ilgim vardı. Apayrı hikâyeler bulurdum. Karakterler aykırılıklarını saklayarak nasıl gösteriyorlar? Buna kafa yorardım. Oyunculukta göstermenin değil, saklamanın ve bastırmanın çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Tüm bunları irdelerken yolculuğuma başlamış oldum.
Jack Waltzer hâlâ beni izler
Jack Waltzer'ı ve katıldığın oyunculuk sınıfında ilk Türk olma başarını da anlatmanı isteyeceğim senden.
Eğitim sürecimin hiçbir noktasında spesifik bir amacım yoktu. Ustamla ilişkim, oradaki deneyimlerim benim için biraz fazla özel. Orada gördüğümüz eğitim bizim bildiğimiz belli zaman aralıklarında bir şeylerin öğretilmesi değildi. Bizim orada yaptığımız yaşam anlayışımızı ve felsefemizi paylaşmaktı. Derdimiz her zaman "Gerçeğe nasıl yaklaşabiliriz?" oldu. Ustayla birlikte uzunca bir süre 'bütün algılarımızdan, ezberlerimizden, maskelerimizden nasıl kurtulabiliriz?'in çalışmalarını yaptık. Bu yolculuğun çok ciddi bir noktasında acı var. Tüm bu kompleks olaylarla boğuşmak ve sonucunda ortaya çıkan şeyi sahiplenmek üzerine bir anlayışımız var. Almanya'daki hocam çok iyi bir referans oldu Jack Waltzer ile iletişime geçmemde. Audition sürecinden sonra kısa bir sohbetimiz oldu. Ardından beni kadrosuna aldığını söyledi. Çok heyecanlandım. Onlar çok özverili ve fedakâr oyuncular. Küçücük bir an için bile 6 ay hazırlıklar yapılıyor. Bu deneyimimin yeri benim için çok ayrıdır. Ustam hala beni izler. Ama sesi kısarak izler. Çünkü bir oyuncunun eylemlerine ve gerçekliğine dikkat eder. Repliklerin bir noktada boş olduğunu savunur. Bu konuyu aylarca anlatsam da tamamlanmaz bende. O yüzden burada keseyim :)
Bundan sonrası için planların nedir? Kafanda kurguladığın, canlandırmak istediğin bir karakter tipi var mı?
Benim için hikâye her şeyden daha değerli. Hikâyenin bir derdinin olması, günün sonunda birilerine dokunması gerektiğini düşünüyorum. Bunun dışında karakterin benden uzak olması lazım. Karakterden yeni şeyler öğrenmem gerekiyor. Ayrıca sinema filmi benim için çok ayrı bir yerde. Yerim orası bence.
'Rise Of Empires: Ottoman' için sınırlarımı zorladım
'Rise of Empires: Ottoman' 2. sezonu izleyiciyle buluştu. Büyük bir proje. Oradaki deneyimlerini, karakterini de dinlemek isterim.
Benim ilk işimdi ve çok özeldi. Konuk oyuncu olarak yer aldım, beni çok güzel karşıladılar. Karakter hem Mert Yılmaz'dan hem benden çok çok uzak. Aksanıyla, diliyle, görseliyle, yaşam biçimiyle bambaşka bir karakter. 1460 yılında yaşayan Kazıklı Voyvoda'nın bir casusu. Bu karakter için çok ciddi bir çalışma yaptım ve sınırlarımı zorladım. Biraz da zorlandım. Ama kendimi gerçekten unuttuğum, hikâyenin ve yolculuğun içine kaybolduğum bir serüvendi. Karakterin koşullarına göre hayatımda önceliklerimi değiştiriyorum. Karakterin koşullarında yaşamaya önem veriyorum. Bu süreç içerisinde de o vahşiliği ve acımasızlığı ortaya çıkarabilmek için çalışmalar yapıyordum. Kulağıma bir ses fısıldadı. Ve karakterin kendine ait sesini oluşturdum.
Sosyal medyanın oyunculukla alakası yok!
Büyük bir tutkuyla bağlısın oyunculuğa, çok net anlaşılıyor. Hep sorulan sorudur; Instagram'daki takipçi sayısına göre oyuncu ekibinin oluşturulması hakkında ne düşünüyorsun? Sosyal medya fenomenlerini bir dizide, filmde gördüğünde ne hissediyorsun? Belli bir güzellik algısına göre seçilen ve birçok projede boy gösteren isimler hakkında ne düşünüyorsun?
O kadar çok şey söyleyebilirim ki ama söylemeyeceğim. Bilinirlik, popülerlik bir noktada elbette önemli. Ama oyunculuk başka bir şey. Yaşam felsefesi. Orada bir yaratıcılık, sınırsızlık, özveri, disiplin yoksa benim için hiçbir önemi yoktur. Ben bu değerlerin azaldığını düşünüyorum. Sosyal medyanın kesinlikle bu meslekle hiçbir alakası yok. Bugün benim belli bir takipçi sayısına ulaşmam, yarın bir projede yer alıp almayacağımı bence kesinlikle belirlememeli. Şimdilerde herkes oyuncu olmak istiyor, ekranda kendini görmek istiyor. Ama bence oraya çıkana kadar çok ciddi bir süreçten geçilmeli, ciddi acıları deneyimlemeli.
Tüm bu projelerin, görünür olma halinin getirdiği sonuçlar da var tabii. Tanınırlıklar da artıyor haliyle. Şöhret, ün gibi kavramlara bakış açın nedir? Korkuyor musun? Senden bir şeyler götürüp getirir mi?
Şöhretin daha çok götüreceğine inanıyorum. Çok fazla bir şey getireceğini düşünmüyorum. Getiriyor gibi göstereceğine, öyle bir algı yaratacağına eminim. Ama günün sonunda o kişinin ciddi bir yanılgının içinde kendini bulacağını düşünüyorum. Sonrasındaki mücadelesinin de o yanılgıdan çıkmak olacağına inanıyorum. Şöhretle başa çıkmak konusu bir kenara, kişinin 'Ben artık nasıl ilerleyeceğim? Bunu burada nasıl tutacağım?' gibi kaygılarla mesleki önceliklerinden vazgeçeceğini düşünüyorum. Tabii ki bu benim düşüncem.
Sokakta beni 'Merdom' diye çağırıyorlar
Sokağa çıktığında tanınıyor musun?
Tanınıyorum. Kimseyi kırmak istemiyorum. Herkesle zaman geçirmeye, sohbet etmeye çalışıyorum. Çok tatlı şeyler yaşıyorum. 'Merdom, Mert Yılmaz' diye sesleniyorlar bana. Önceliği bu ilgiyi görmek olmayanlar için kolay bir durum değil tabii. Ama insanların tepkileri çok samimi, çok içten.
Nasıl bir arkadaşsın ve sevgilisin?
Çok dürüst olmaya çalışan, samimiyetini kaybetmemeye çalışan, paylaşımcı, kimi zaman ciddi ve gerçekçi, kimi tespitleriyle veya sorularıyla yorabilen ama genel anlamıyla gerçek bir dost aykırı bir sevgili olabilecek bir insanım.
Çalışmaktan en keyif aldığın oyuncu kim?
David Proval. Bir baba oğul sahnesiydi. Sahnenin sonunda ben sürecin içinden çıkamadım. Beni izlemeye başladı. Sonra tüm kadro bizi izlemeye başladı. Sonra Proval "Bu yaşıma geldim, birçok projede yer aldım. Ama hala sizden ilham alabilmek, siz gençlerin bayrağı taşımakta kararlı olması beni çok etkiliyor" dedi. Bana çok anlamlı bir övgü verdi.
Mutlaka birlikte rol almak, karşılıklı oynamak istediğin bir isim var mı?
Dustin Hoffman, Daniel Day-Lewis. Onların yakınlarında olmak, içinde olduğu bir hikâyenin parçası olmak onlarla oynamış olmak kadar çok kıymetli olurdu.