Çiğdem Batur ve Şahin Irmak, bugün vizyona giren romantik komedi türündeki Aşk Yolunda filmiyle seyircileriyle buluştu. Bi' Başka Youtube kanalında Melis Güvenç'in konuğu olan ikili hem filmlerini hem de bundan sonrası için yapacakları yeni projelerini anlattı. Batur, Londra'da kendine ikinci bir hayat kurduğunu ilk defa bizimle paylaşırken, Şahin Irmak da BKM Mutfak'ın öğrencilerine verdiği derslerle yeni projelerinin neler olduğunu anlattı. Oyuncu olmak isteyenlere dersler veren ikili, son dönemde Youtube ve Tiktok uygulamalarının gençlerdeki oyuncu olma hevesini ne şekilde etkilediğine dair de çarpıcı yorumlar yaptı. Şahin Irmak, "Youtube varken amacı kendini göstermek olan kişilerin kimseye ihtiyacı yok. Herkes oyuncu olmak isteyebilir ve inandıran herkes de oyuncu olabilir. Bu meslek kimsenin tekelinde değil. Kimse kimseye sen oyuncu olamazsın diyemez" dedi. Çiğdem Batur ise, "Oyunculuğa talep azalmadı ama kaliteli oyunculuktan bahsediyorsan onu da bulamazsın. Telefonun karşısında bir şeyler yapıp milyon seyirciye ulaştıktan sonra kişi istediği dizide oynayabiliyor ve bir sinema filmi çevirebiliyor. Oyunculuk ve kalite arıyorsan eğer o artık yok" dedi.
Aşk Yolunda ile bu ikili nasıl bir araya geldi ve nasıl bir film ortaya çıktı?
Çiğdem Batur: Bu bir yol aynı zamanda da bir kadın hikâyesi. Her şeye rağmen uğraşan, çabalayan ve asla vazgeçmeyen bir kadının hikâyesi. Benim canlandırdığım Bade bu yolculukta da bir adamla, Yusuf'la tanışıyor. Yusuf'la tanıştıktan sonra Bade'nin hayattaki değişimini dönüşümünü, Yusuf'un hayata bakış açısıyla tamamlandıklarını ve bir aşk hikâyesini izliyoruz. Aynı zamanda içinde komedi unsurlarının da olduğu bir iş. Çünkü Bade bu da gelmez dediği her şeyi yaşıyor. Bu yüzden hem gülebilecekleri hem de empati kurabilecekleri çok renkli ve cıvıl cıvıl bir sinema filmi çektik.
Şahin Irmak: Hikâye aslında Bade'nin hikâyesi. Benim açımdan bakacak olursak aklı başında, kariyer sahibi bir kadının ah ve batıl inanç peşinde koşması ve buna inanması durumu Yusuf'u biraz etkiliyor. Bade'ye yardımcı olmak adına onunla bir yola çıkıyor ama sonrasında aralarında bir aşk başlıyor. Buna da iki kişinin birbirlerini bulma hikâyesi diyebiliriz.
Çok iyi bir ikili olmuşsunuz. Bundan sonrası için bu partnerlik devam eder mi?
Ç.B: Bir romantik komedi çektik. Hem senaryonun enerjisi hem de Şahin'le enerjimizin tutması bu filmi iyi bir yerlere getirdi. Zaten bu olmasaydı bu kadar güvendiğimiz bir proje ortaya çıkmamış olurdu. Bu anlamda partnerim Şahin olduğu için kendimi şanslı hissediyorum. Kısmet bakalım bundan sonra belki başka projeler de olur.
Sizin hiç batıl inançlarınız veya uğruna inandığınız ritüellerini var mı?
Ş.I: Coşkuyla söyleyebileceğim bir batıl inancım yok.
Ç.B: Ben insanın başına gelen iyi veya kötü şeylerin kişinin kendinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Nasıl düşünürsen aslında bunu çağırırsın. Ben buna inanıyorum. Başına gelen kötü şeylerin aslında sana bir şeyler öğretmek için başına geldiğini düşünerek biraz da buna teslimiyetçiyim. Aslında biri seni üzmemiştir, sen birinin seni üzmesine izin vermişsindir. Bu yüzden bir durumdan mutlu olduğunda da bu bir durumdan kaynaklı değildir. Aslında bunu sen yaratmışsındır ve mutluluk aslında senin o an yaşadığın şeydir. Yaşadığın şeylere bir bahane ya da bir suçlu arayıp niye benim başıma geldi diye sordukça hep senim başına gelmeye devam edecek.
Ş.I: Oysaki dünya üzerinde her şey herkesin başına geliyor. Sadece senin başına gelmiş gibi davranınca problem oluyor.
Peki, siz hayatında şansı kendi yaratanlardan mı yoksa ne yazıldıysa onu beklerim diyenlerden misiniz?
Ç.B: Ben şansını kendi yaratanlardanım. Şu kapı çalınıp da şans gelip seni bulmaz. Sen ya yaratırsın ya da onun için bir ortam hazırlasın. Çünkü şans dediğin şey tesadüf gibi bir şey değildir.
Ş.I: Ben mesleğe başladığımda sinema salonunda insanlara koltuk gösterip harçlık alıyordum. Şimdi perdedeyim ve onlar bilet parası verip beni izliyor. Bunu ukalaca bir yerden söylemiyorum. Gerçekten verilen çok büyük bir emek var. Kimileri daha şanslı doğuyor, kimileri bazı şeyleri daha kolay elde ediyor. Ama farkındalığı olan insan şansı da elde ediyor. Bence farkındalığın yüksek olması şanstan daha önemli. Çünkü bununla her şeyi hallediyorsun.
Son dönemde sizde fark ettiğim bir şey var… Artık daha çok kendinize değer veriyor başka bir bilinçle hayatınızı yaşadığınızı görüyorum. Bunun bir sebebi var mı?
Ç.B: Çünkü yaşadıkça öğreniyorsun, öğrendikçe fark ediyorsun, fark ettikçe ona göre şekilleniyorsun.
Peki, son dönemde hayatınıza bir haraketlilik var… Bu hareketlilik içinde neler var?
Ş.I: Son dönemde bana şöyle bir enerji geldi; Bizim BKM Mutfak ekolü biliyorsun hala devam ediyor. Yılmaz (Erdoğan) abi yeni öğrenciler almaya devam ediyor. Bu yaz da yeni bir ekip aldı ve Köyceğiz'de yeni bir takım çalışmalar yaptık. Onlara ders verip beraber bir gösteri hazırlıyoruz. Çırak çıktığım dükkânda böyle kalfa girip o çocukların heyecanını görmek, geçmişe döndürdü beni. 20 yıldır ot yolmadık tabii, bu süre içinde olanları birbirimize anlatmak yerine çocuklara anlatmak ve onları izlemek çok keyifli bir şey ve beni inanılmaz motive etti.
Ç.B: Bir süredir Londra'ya gidip geliyorum. Aslında artık Londra'da yeni ve ikinci bir hayat durumu var benim için. Londra'ya gitmemin asıl amacı aslında oradaki Türklere oyunculuk eğitim vermek içindi. Çünkü orada çok fazla Türk var ve buraya çok ciddi bir özlem içerisindeler. Bu nedenle Londra' da da bir akademi kuruyoruz. İçinde oyuncu koçluğu, oyunculuk eğitimi, güzel Türkçe konuşma dersleri olacak. Çünkü orada yaşayan Türklerin, Türkçe konuşmakla ilgili sıkıntıları oluyor. Bununla ilgili güzel bir paket programımız olacak.
"YOUTUBE VARKEN AMACI KENDİNİ GÖSTERMEK OLAN KİŞİLERİN KİMSEYE İHTİYACI YOK"
Oyuncu olmak isteyen gençlerin sayısını sizce Tik Tok ve Youtube ile biraz azalttı mı? Bu mecralarda bireysel olarak da var olma ihtimalleri oyunculuğa talebi ikinci sıraya attı mı sizce?
Ş.I: Bu mecralarla öyle bir şey oluştu ki, aslında bir numarası olan ve bunda ısrarcı olan herkes amacı meşhur olmaksa oluyor. Oyuncu olmaksa kendini gösterebiliyor. Youtube varken amacı kendini göstermek olan kişilerin kimseye ihtiyacı yok. Ben çok iyi bir oyuncuyum diyorsan, oyunculuk bir iddia işidir. Çok iyi bir oyuncu olduğunu düşünmüyorsan zaten öyle bir iddian yok demektir. Eğer bir iddian varsa cep telefonunu alıp çekiyorsun, yüklüyorsun. İlla birileri fark ediyor. Mesela bizim Oğuzhan'ın (Koç) şarkısı internette patladı ilk. Biz üç kişi evde dinlerken birden böyle bir şey oldu. Sen kayda değer bir şey yaptığın zaman artık alan çok. Ama oyunculuğa talep azalmadı, azalmaz da zaten…
Ç.B: Oyunculuğa talep azalmadı ama kaliteli oyunculuktan bahsediyorsun onu da bulamazsın. Çünkü internetle beraber her şey çok kolay ulaşılabilir oldu. Bizim zamanımızda gösterdiğimiz çabayla ve aldığımız eğitimlerle, kendimizi geliştirmek için harcadığımız zamanlar artık yok. Aynı Şahin'in dediği gibi, onun için bir telefon yetiyor. Ve o telefonun karşısında bir şeyler yapıp milyon seyirciye ulaştıktan sonra ki bu durum da sektörün önemli yaralarından biridir… Kişi istediği dizide oynayabiliyor ve bir sinema filmi çevirebiliyor. Oyunculuk ve kalite arıyorsan eğer o yok…
Ş.I: Aslında bunu ben yadırgamıyorum. Herkes oyuncu olmak isteyebilir ve inandıran herkes de oyuncu olabilir benim için bunda hiçbir sıkıntı yok. Bu meslek kimsenin tekelinde değil. Kimse kimseye sen oyuncu olamazsın diyemez. Oynadığı şeye inandırıyorsa eğer neden olmasın. Burada önemli olan tiyatro ahlakı ve iş ahlakı denen şey bir süreç gerektirir. Çünkü sete gittiklerinde "Ay ben böyle hayal etmemiştim. 12 saat mi çalışacağız. Yine mi tekrar alacağız" diyebiliyorlar. Bu da başka bir disiplin gerektiriyor.
Son dönemde seyircilerin hiçbir yapımdan ve oyunculuklardan kolay kolay tatmin olmadığını ve sürekli bir eleştiri halinde olduğunu gözlemliyorum. Sizin de böyle bir gözleminiz var mı? Bu konuda ne dersiniz?
Ş.I: Pandemi döneminde insanlar dijital dünyayı daha fazla fark etti, çok şey izledi ve artık seyircinin de sinemaya, diziye, oyunculuklara karşı bakış açısı değişiyor. 35 dakikaya sıkıştırılmış çok iyi hikâyeler izleyince seyirci, haliyle dönüp iki saat izlediği diziyi tatsız bulmaya başladı. Çünkü iyi örneklerini takip etmeye başladı. Bence bu durum bir süre sonra dizi sürelerini de düşürmeye başlayacak. Çünkü dayanamazsınız diğerleri karşısında. Bir tarafta en fazla 50 dakika yayınlanan bir dizi var, diğer tarafta iki saatlik bir dizi var. Bence seyircinin artık böyle bir tahammülü kalmadı.
Ç.B: Seyircinin bir taraftan da kıyaslayabileceği alternatifler de çok fazla. Bu yüzden bilinçleniyor ve bilinçlendiği için de neyin daha iyi olduğunu fark ediyor. Aslında bu bir tercih. Neyi tercih etmesi gerektiğini biliyor. Çünkü daha önce seyirci televizyonda kendisine dayatılan bir şeyi izliyordu, onun alternatifi yoktu. Şimdi alternatifler çoğaldı ve kıyaslamaya başladı ve bence de çok haklı bir kıyaslama. Bu yüzden de bilinçli seyirci her zaman daha iyi. Sizin ne yapmanız ya da ne yapmamanız gerektiğini belirler.
"ROMANTİZM DEDİĞİN ŞEY HER YAŞTA YAŞANIR"
Bu durumun seyirciyi şımarttığını düşünüyor musunuz?
Ş.I: Seyirci şımarmaz…
Ç.B: Seyirci şımarmaz. Ama sosyal medyadaki yorumlardan bahsediyorsan onları zaten bilinçli seyirci kabul etmiyoruz. Ama bilinçli seyircilerin yorumlarına her zaman kalbimiz, aklımız açık.
Aşk Yolunda filmi özelinde; "Romantik komedi filminde daha genç oyuncular oynamalı" şeklinde bir yorum yapılmış. Bu yorum hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ş.I: 30'larının başında bir hanım efendi ve bey efendinin aşk hikâyesi neden romantik olamasın? Bu da seyirciye ezberlettiğimiz şeyden geliyor. "Romantizm mi aman canım çocuk muyuz, onu 15 yaşındaki çocuk yaşar" diye bakılıyor.
Ç.B: Romantizm dediğin şey her yaşta yaşanır. Bu durumda bence haksız eleştiri. Daha filmi izlemeden eğer bu yorumu yapıyorsan bu bilinçli bir seyirci yorumu değil. Bu yüzden önce filmi izlesinler sonra bunun üzerine konuşalım.