Haber, hafta sonu ekranlara düştü. İstanbul'un göbeğinde, Şişli'de, restoran işletmecisi kadın, gece yalnız başına taksi beklerken onu bıçakla tehdit eden bir saldırgan tarafından parka götürülüp tecavüz edildi. Kadının anlattıkları dehşet vericiydi. Saldırgan, beline dayadığı bıçakla onu tam 1 kilometre boyunca kuytu sokaklarda dolaştırıp sonra vahşi eylemini gerçekleştirmek için bir parkta karar kılmış. Kadının bağırmalarını kimsecikler duymamış...
Kadın, kendisiyle yapılan röportaj sırasında kameraya sırtını dönmüş, yüzünü saklamak zorunda kalmıştı. Bu durumu 'ibret verici' sözlerle açıkladı: "Gönül isterdi ki bu kameralara yüzüm dönük olarak, adımı da vererek röportaj yapayım. Ama en ufak bir taciz olayında bile sanki suçlu bizmişiz gibi muamele görüyoruz..."
Ben pazartesi sabahı bu satırları yazarken, saldırganın yakalandığına dair herhangi bir haber henüz ajanslara düşmemişti. Ama onu bulmak zorundayız. Mutlaka... Onu bulmak hepimizin boynunun borcu. Onu bulalım ki, bu şehrin gecelerinin sapıklara, eşkıyalara teslim olmadığını gösterelim.
Onu bulup teşhir edip en ağır cezayı verelim ki; bir ülkede kadınların günün her saatinde özgürce dolaşabilmelerinin 'en büyük medeniyet göstergesi' olduğunu gösterebilelim.
Onu yakalayalım ki; bu ülkenin taciz ve tecavüze uğrayan kadınlarına 'kuyruk sallayan sokak köpeği' muamelesi yapan, 'Abi o da şort giymeseymiş' diyen 'potansiyel sapıkların' gözlerini ve beyinlerini dağlayalım.
Onu bulmak zorundayız. Hem de acilen...