Yangın
dumanından boğulmanın ne demek olduğunu iyi bilenlerdenim. Yıllar önce Büyü filminin galasında, Küçükçiftlik'teki alışveriş merkezinin sinema salonunda çıkan yangının mağdurlarındandım. Merhum Osman Yağmurdereli ağabeyim ile aynı salondaydım. O, benden sonra salondan çıkartılabilmişti. Strafor denilen maddenin yanmasıyla ortaya çıkan zehirli gazları solumuş, günlerce hastanede kalmıştı. Hayatını kaybetmesine yol açan kanser hastalığının bu olayla tetiklendiği bile iddia edilmişti.
YAŞAYAN BİLİR
İnsanın karanlıkta nefes almak için bir yudum havaya ihtiyaç duyarken nasıl çaresizce çıkış aradığını, o anlarda neler hissettiğini bizzat yaşayanlardanım. Cep telefonunun ışığından, saçlarının sarı olduğunu hatırlayabildiğim genç kız, hattın ucundaki annesi ile vedalaşıyordu:
"Anneciğim, biliyorum seni bugüne kadar çok üzdüm. Ama beni affet ne olur. Biz birazdan burada öleceğiz. Hakkını helal et..."
Fuaye alanına çıkamıyorduk. Çünkü orayı alevler sardığı için kapıyı kilitlemişlerdi.
'L' köşelerle kıvrılan çıkış koridorunda el yordamıyla ilerlemeye çalışıyor ama her seferinde bir duvara toslayıp kapıyı bulamıyorduk. Bulanlar ise çaresizce geri dönmeye çalışıyordu. Çünkü acil çıkış kapısının da hırsızlığa karşı kilitli olduğu söyleniyordu. O anlarda Allah'ıma dua ettim. Dedim ki, "Allah'ım ne olur beni alevin korkunç yüzüyle karşılaştırma. Canımı alacaksan, dumandan zehirleyerek al..."
O güne dek 'ölümlerden ölüm beğenmenin' bir halk deyişi olduğunu sanırdım. Değilmiş. Meğer insan gerçekten de ölümlerden ölüm beğenirmiş...
Soma'daki bir kurtarma görevlisinin söylediklerini duyunca, ölüme beş kala mucizevi bir şekilde kurtulduğum o sinema yangını aklıma geldi.
Görevli, bazı madencilerin cesetlerini 'dua eder şekilde' bulduğunu söylüyordu.
Allah her bir kuluna ölümün en hayırlısını versin. Ve hiçbir kul, inancını sınayacak, ölümlerden ölüm beğenecek kadar çaresiz bir durumda kalmasın...