Sosyal medyayı takip ediyorsanız, mutlaka siz de rastlıyorsunuzdur. Ünlü dizilere oyuncu bulan casting ajansları ilan verip 'yeni yüzler' aradıklarını söylüyorlar. İlanların ayrıntılarını okuduğunuzda ise aslında arananın 'figüran' olduğu anlaşılıyor.
Büyük bir ajansın ilgili reklamında şöyle deniliyordu mesela: "Asker, polis ve mafya koruması rolü üstlenecek kişiler aranıyor." Bu ihtiyacın nereden kaynaklandığını aslında çok iyi biliyorum. Çünkü asker ya da polis odaklı yapımlar ile mafya türü dizilere yeni figürasyon sağlanamadığı için, bazıları neredeyse aynı dizinin içinde 2-3 kez ölmek zorunda kalıyordu. (Yakından Kumanda arşivleri bu örneklerle dolu) Sonunda bir çare bulundu. 'Ölmesi gereken' figürasyona kar maskesi giydirilmeye başlandı. Böylece bir figüran, aynı bölüm içinde birkaç kez ölebiliyor, kimsenin ruhu duymuyordu. Ancak bu da çare olmadı.
Çünkü talep büyüktü.
Düşünün, diyelim ki ekranda bu tür 10 dizi var. Her birinde her hafta 10 kişi ölse, toplamda 100 kişilik bir figüran ya da yan rol talebi ortaya çıkar. İşte her hafta ölecek o 100 kişiyi bulmak da bu yüzden mesele haline geldi. Şimdi tek çare, sosyal medyaya olta sallandırmak.
"Artistlik için ölürüm" diyenler, gözünü sosyal medyadan ayırmasın.
Taraftar dediğin böyle olur
Ankaragücü-Trabzonspor maçı sırasında herhangi birini ekran başına oturtup skoru söylemeden "Bil bakalım, rakibi 10 kişi oynarken 3-0 önde olan takım hangisi?" diye sorsanız, hiç tereddütsüz "Tabii ki Ankaragücü" diye cevap verirdi. Çünkü maçın 85'inci dakikasında bile, sahada eksik kalmasına ve 3-0 geriye düşmesine rağmen Ankaragücü seyircisi bir saniye susmadan müthiş bir coşkuyla takımını desteklemeye devam ediyordu. Öyle ki, konuk Trabzonspor seyircisi bile onlara katılıp "En büyük Ankaragücü" diye tezahürat yapıyordu.
Ankaragücü seyircisinin derdi sadece takımını desteklemekti, skorla zerre kadar ilgilenmiyordu. Bu haliyle de herkese "İşte taraftarlık budur" dedirtiyordu.
Maçın oynandığı cumartesi akşamından bu yana o görüntüler her aklıma geldiğinde 'Helal olsun' çekmeye doyamıyorum.
Helal olsun...
Bu arada o eski 'Ankaragücü ruhunu' tribünlerde yaşatan şahane taraftara bu mütevazı takım iki numara küçük geliyor. Nerede bu sevgiye layık bir takım kurulması için elini cebine atacak Ankaralı iş insanları?
Kadın eli değince...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kadrolarında giderek yükselen kadın subayları gururla izliyorum. Aralarında albaylar, yarbaylar, karargah subayları, F16 pilotları var.
Ama biri var ki, ne zaman ekranda görsem dikkatle izlemeye koyuluyorum.
Milli Savunma Bakanlığı Basınla İlişkiler ve Tanıtım Subayı Binbaşı Şebnem Aktop, aylık bilgilendirme toplantılarının ışıldayan yüzü.
Aslında Şebnem Binbaşı'nın söz ettiği konuların içinden sürekli ölüm, imha, çatışma vs. geçiyor. Kaç terörist etkisiz hale getirildi, kaç patlayıcı imha edildi gibi...
Ama zarif bir kadın ağızını açtığı zaman savaş ve ölümün bile yüzü yumuşuyor sanki...
Ne demiş?
"Hayatı en çok kimler sever biliyor musun? Daha önce en az bir kez ölenler..." (Show TV'nin Aşk Ağlatır dizisinden)
Şeref kürsüsü
Juventus'un Arjantinli futbolcusu Paulo Dybala, attığı golden sonra asker selamı verip kulübedeki takım arkadaşı Merih Demiral'a sarılarak, UEFA'nın asker selamı veren futbolcularımıza karşı başlattığı soruşturmayı en güzel şekilde protesto etti.
Zap'tiye
Bilim adamları, aşkın ömrünün 17 aya düştüğünü tespit etmişler. Aşk da askerlik gibi sürekli kısalıyor. Yakında o da 'bedelliye' döner!