atv dizisi 'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'da canlandırdığı 'Alparslan' karakteriyle dikkat çeken Yunus Emre Yıldırımer; şu sıralar eşi Melisa Yıldırımer'in aynı diziye dahil olmasıyla farklı bir heyecan yaşıyor. Son olarak 'Balkaymak' filminde de rol alan oyuncu ile Renaissance İstanbul Polat Bosphorus Hotel'de buluştuk; hem diziyi ve eşiyle kamera karşısına geçme heyecanını, hem de geçtiğimiz haftalarda 'Eşkıya' ekibiyle gerçekleştirdiği Mehmetçik ziyaretini konuştuk...
'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz'ın iki sezondur değişmeyen bir başarısı var. Bu başarının sırrı sizce ne?
Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener ve Onur Tan'ın müthiş başarısı var bu işte. Televizyonda artık kadın ve erkeğin birlikte izleyip keyif alacağı işler yapmak çok önemli. Erkekler de, kadınlar da kendisinden bir şeyler görüyor. Dizide kalabalık aile sahneleri çekiliyor. Türk ailesi de kalabalıktır. Biz Siirt'te bir odada oturduğumuzda 20 kişi olurduk. Dizide yapmacık hiçbir şey yok, her şey doğal. Biz 98 bölümdür aynı başarımızı koruyoruz. Demek ki herkes kendisinden bir şeyler buldu. Herkese hitap etmek çok zor; bu çok büyük bir başarı. Uzun zamandır ilk defa böyle bir senaryoyla karşılaşıyorum.
ANAERKİL BİR AİLE YAPISI VAR
Gelecek bölümlerle ilgili tahminleriniz tutuyor mu?
98 bölümdür, 'Şöyle olacak' dediğim hiçbir şeyi tutturamadım. Senaryo bizi de şaşırtıyor, bize de ters köşe yapıyorlar. 90 dakikalık iş çekmek çok zor. O hikayeye bağlanmak çok önemli. Ekipte bütün roller herkese tam oturuyor.
Canlandırdığınız 'Alpaslan', yurt dışında iyi eğitim almış biri. Aile de karanlık işlerden uzak durmasını istiyor ama o kendisini işlerin ortasında buluyor...
'Alpaslan' ailesini kaybetmek, onların zarar görmesini istemiyor. Babası ölmüş, annesi ve sevgilisi de öldü, artık başka bir kayba tahammülü yok. Ailesine zarar gelmemesi için uğraşıyor.
Dizide bir yanda güçlü karakterler, diğer yanda da lüks içinde bir yaşam var. Bir erkek için cezbedici bir hayat mı bu?
Bunların hiçbirinin keyfini yaşayamıyorlar ki... O şaşaa kendilerini korumak adına, hiçbirinin aslında o şaşaada gözü yok. Öyle bir kaos içindeler ki, o zenginliği yaşayamıyorlar. Bu adamlara 'Para mı, aile mi?' diye sorsan, 'Aile' der.
Aile bağları çok kuvvetli...
Bizim kültürümüz bu aslında. Türk geleneklerinde böyle bir yapı var. Herkes birbirine çok saygı duyuyor, bir hiyerarşi var. Aslında anaerkil bir yapı; anne ve yenge evde ağır basıyor.
BIYIK BENİ DEĞİŞTİRİYOR
'Alpaslan'ın dizideki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Adam tip olarak da yaşlandı, karakter olarak da olgunlaştı. Kayıplar insanları olgunlaştırır. Çevresindeki bir sürü insanı kaybetti ve kendisine koruma kalkanı geliştirdi.
Böyle güçlü bir kadronun içinde yer almak sizin için nasıl bir deneyim oldu?
Bu işin müthiş bir matematiği var. Bir oyuncu olarak müthiş bir idman. Bu kadar iyi oyuncuyu bir arada bulmak çok zor. Okul gibi bir ekip var. Konservatuvarlarda Oktay Kaynarca'nın sahnelerini ders olarak göstersinler, 'Aktör olmak istiyorsanız böyle olun' diye. Egosu olmayan, işini yapmayı seven, zorlukları insanlara yansıtmayan bir Oktay Abi'miz var. Ona inanıp onun yolundan giden oyuncular müthiş bir şey çıkarıyor. Ekipte çok saygıdeğer oyuncular da var, Tarık Ünlüoğlu da onlardan biri. Onların hikayelerini dinleseniz bile gelişirsiniz.
Gerçek hayatta babanızın ölümünün ardından dizide de benzer bir rolde yer aldınız; 'Alpaslan'ın annesinin ölüm sahnesini çektiniz. Bu sizi yıprattı mı?
Bu da işimizin bir parçası. O sahnede çok duygusallaştım ama sahne bittikten sonra o andan çıkıyorsunuz.
Dizide efsaneleşmiş bir masa var. Bütün kararlar o masada alınıyor. Orada yer almak nasıl bir hissiyat?
Diziye yeni dahil olduğum ilk sezonun dokuzuncu bölümü, benim için felaket heyecanlıydı. Şimdi daha iyi. Çok güzel bir dünya yaratmışlar. Oraya tıfıl biri olarak oturuyorsunuz. (Gülüyor) Gergin oynamıştım ama gerginlik gerektiren bir sahneydi. Bu hissiyat benim çok işime yaradı.
Uzun yıllar bıyıklıydınız ama bu diziye başlarken bıyıklarınızı kestirdiniz. Nasıl yorumlar alıyorsunuz?
Bazıları bana bıyığı bana çok yakıştırıyor. Konservatuvardan 'Fatih Harbiye' dizisine kadar bıyıklıydım. Sonrasında bir sürü insan bıyıklı oynadığım rollerdeki kişinin ben olduğuma inanmadı. Sanırım bıyıklı ve bıyıksız çok değişiyorum.
OYUNCULUK CİDDİ İŞ, SETTE AKRABALIKLAR BİTİYOR
Geçtiğimiz günlerde eşiniz Melisa Yıldırımer de diziye 'Doktor Derya' karakteriyle dahil oldu.
Evet, "Eşim bana geldi" dedim, bana gelmemiş. (Gülüyor) Melisa için çok sevindim çünkü çok iyi bir oyuncu. Onun için de, bizim için de çok güzel oldu.
Dizinin yönetmeni Onur Tan'ın çektiği 'Balkaymak' filminde de eşinizle düğün sahneniz vardı. Beş yıl aradan sonra rol gereği de olsa yeniden düğün yapmak nasıl oldu?
Düğün sahnesi evlilik yıl dönümüze denk geldi; çok büyük şans. İş olduğu için çok bir şey anlamıyorsun. O an akrabalıklar bitiyor. Film çekimleri de çok güzel geçti. 10 gün boyunca televizyon ve telefon olmadan sadece çalıştık. Filmde canlandırdığım 'Yasin', 'Alpaslan'a göre çok başka bir karakter.
Düğün sahnesinde profesyonellik devreye girdi, öyle değil mi?
Oyunculuk ciddi bir oyundur. Orada akraba ve arkadaşlık ilişkileri biter. Bir süre sonra o profesyonelliği kazanıyorsunuz.
Eşinizle evde senaryo çalışıyor musunuz peki?
Geçen gün çalıştık. Kahvaltı yaparken "Ezber yapalım" dedik ama aslında eve çok iş taşımıyoruz. Aynı konservatuvardan mezunuz. O işleri çok iyi ayarladık. Birbirimizle daha çok hayat tecrübelerimizi paylaşıyoruz.
MEHMETÇİĞİN YANINA TEKRAR GİDECEĞİZ
Geçtiğimiz haftalarda 'Eşkıya' ekibi olarak Hatay'a giderek Mehmetçikle buluştunuz. Orada neler yaşadınız?
Aslan kardeşlerimizin bizim için yaptıklarının yanında bizim oraya gitmemizin hiçbir önemi yok. İstanbul'a döndükten sonra orada tanıştığımız kardeşlerimizle yazıştık ve işte o zaman ziyarette bulunmamızın ne kadar önemli olduğunu anladım. Çok güzel yazılar yazmışlar. Bir daha çağırsınlar yine giderim, hatta çağırmasalar da biz yine gideceğiz zaten. Bu zaman da onların yanında olmayacağız da ne zaman olacağız? Kaybettiğimiz askerlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Bu ziyaretlerin ardından bazı siyasetçilerin yaptığı eleştirilere ne diyeceksiniz?
Hiçbir şey diyemiyorum. Bunun eleştirisi mi olur? Gidip gözlerinin içine baksalar yaşananları anlayacaklar aslında. Orada bir mücadele var, canlar gidiyor. Burada konuşacak bir şey yok. Yapacağın tek şey; oraya gidip, onlara sarılıp yanaklarından öpmek. Onlar çok mutlu oluyor. Bu konuda bizim hiçbir değerimiz yok. Esas olan onlar. Onlar mutlu oluyorlarsa ne mutlu bize. E-postalarda ne kadar mutlu olduklarını yazmışlar; bu bize yeter. Yapılan eleştirilerle de ilgilenmemek lazım.