Atv'nin fenomen dizisi 'Eşkıya Dünyaya Hükümdar'ın başrol oyuncusu Oktay Kaynarca, Esquire dergisine konuştu. Kaynarca, kariyerinin ilk yıllarından gelecek hayallerine kadar samimi açıklamalar yaptı...
Kariyerinizin ilk yıllarında sizi romantik rollerde izledik. Ancak son senelerde sert rolleri canlandırıyorsunuz. Rolleriniz sizi ne kadar yansıtıyor?
Konservatuvarla birlikte profesyonel hayat da başladı; söylediğiniz üzere daha sempatik, güler yüzlü yapımlarda olmaya başladım. Sanırım tipim itibariyle... Ama gönlümde yatan, daha baskın, daha dram ağırlıklı, daha keskin rollerdi. Ben jön olmak istemedim, hep karakter oyuncusu olmak istedim. Konservatuvarın ilk senesinden itibaren başrol oynadım her projede. Ama hep genç, sempatik, iyi çocuk rolleriydi...
İYİ SENARYO ÖNEMLİ
Gönlünüzde yatan rollere nasıl geçtiniz?
İstanbul Yeditepe projesi ile kulvar değiştirmeye, istediğim tatta roller oynamaya başladım. 'Deli Yürek Bumerang' filmiyle Altın Portakal almamın ardından 'Kurtlar Vadisi' ile oynamaktan keyif aldığım roller gelmeye başladı. Ama hep aynı şeyler olmadı bu süreçte; arada sunuculuklar, yarışma programları, komedi içerikli işler de yaptım 'Adanalı' gibi. Yaptığım işlerin beni yansıttığını düşünmem; ben yaptığım işleri yansıtmalıyım. Her zaman söylerim; oyuncu, işi bittiği zaman kostümünü çıkarıp kendi olmak zorundadır, aksi delilik halidir.
'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz' dizisinin başrolündesiniz. Beş yıl ekran için hayli uzun bir süre. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?
İşin kitabı önce senaryo. İyi bir senaryonuz yoksa dünyanın en iyi aktörlerini, en iyi yönetmenini, en iyi görüntü, sanat yönetmenini bir araya getirseniz de karşılığı yoktur. Sorunuzun karşılığı ise dediğim gibi çok güzel bir senaryomuz var. Ama asıl önemlisi ekibimizin ruhu var. Uzun süreli işlerde ekip bir aile gibi hareket etmek zorundadır, herkes artık birbirini çok iyi tanır, dostluklar gelişir ama en önemlisi saygıyı en yukarıda tutmak.
Sanırım biz bunu yakaladık.
TV başarısının formülü var mı?
Önce hayal kurmakla başlar ya her şey, işte o hayali her işte olduğu gibi hayata geçirme süresi önemli. Bizim işte de bu süreç içinde önemli detaylar var başarıya endeksli. Mesela memleketinizi iyi tanımak zorundasınız yazar, yönetmen ve oyuncu olarak. Beğenilerine sunduğunuz işin onlar tarafından ilgi görebilmesi için... Bu herhangi bir konu olabilir ama refleksini iyi tahmin etme, sahici ve samimi olma zorunluluğu vardır. Ben evrenselliğin ulusallıktan geçtiğine inanıyorum. Sadece bizim seyircimiz değil, dünyadaki bütün seyircilerin ortak özelliği; seyrettiği hikayenin kendine yakın, ilginç, korkutucu, romantik, heyecanlı gibi başlıklarda, sahici ve samimi olmasıdır. O yüzdendir dilini bile bilmediği bir aktörü yıllarca çok yakını gibi hissetmesi ve sevmesi.
KİTAP YAZMAK İSTİYORUM
2020'de sizi nasıl projelerde göreceğiz?
Ben "Allah'ı güldürmek istersen projelerinden bahset" lafını çok severim. Ama "Kader gayrete âşıktır" lafını da çok severim. Galiba bu iki lafın arasında bir yolda ilerleyecek, sürdürüp gideceğiz bize verilen süreyi. Benim hep rafın üstünde projelerim, yapmak istediklerim oldu. Film çekmek istiyorum artık her sene. Kitap yazmak istiyorum. Kamera arkasında da bir şeyler yapmak hoş olur.
HEP BİZ DİYORUZ AMA ÖNCE KENDİMİZİ SEVMELİYİZ
Bu ara elimden geldiği kadar 'ben' demeyi anlatmaya çalışıyorum. Demem o ki; bize aslında ben olmanın önemini, kendimizi sevmeyi anlatmamışlar, hep biz olmayı anlatmışlar. Oysa beni öğrenmeden biz olamayız. Hiçlik ise en yüksek mertebe, nasip olursa.
AİLEMİN GERÇEK HİKAYESİNİ DİZİ YAPMA HAYALİM VAR
'Hızır Çakırbeyli'nin öyküsü, Malatya'daki aile yaşamınızı hatırlatıyor mu?
Aslında senaryo önüme geldiğinde çok ilginç bir rastlantıydı bizim aileyle benzerlikler olması. Ama bu benzerlikler sanırım herkesin ailesi için geçerli. Yazılan her karaktere benzeyen birçok insan vardır çevremizde. İşte, Çakırbeyli'lerin içinde bu karakterler fazla.
SIR DOSTLUKLARDA
İşin asıl sırrı ise yazarlarla çok eskiye dayanan arkadaşlıklarımız. 'Hızır' başta olmak üzere yazdıkları karakterleri oynayan oyuncuların sınırlarını, yeteneklerini, reflekslerini bilerek yazmak çok önemli. Kafasındaki repliği nasıl, hangi beden dili ve psikolojiyle söyleyeceğini bilmesi avantaj yazar için. Bir gün, bir Ankara yolculuğu sırasında senarist arkadaşlarıma, bana göre ülkenin en iyi senaryo kalemlerine, ailemin gerçek hikayesini kafamdaki haliyle anlattım. Hepimiz bunun iyi bir dizi olacağını düşündük. EDHO'dan sonraki proje olabilir, bana heyecan veriyor. Sanırım birçok aile babasının ortak paydası 'Hızır', o yüzden herkesle bu kadar iç içe ve sahici.
MONTLARIMDAN VAZGEÇEMEM
Sizi rolleriniz itibariyle hep ceket-pantolonla görüyoruz. Dolabınızı açsak karşımıza sıra sıra takım elbiseler mi çıkar?
Dolabımda her türlü seçenek var. Evet, çok takım elbise var ama tam tersine en az kullandıklarım takım elbiselerim. Çekimler ve davetler dışında çok kullanmıyorum. Jean, kazak, gömlek ve mont tercih ediyorum, özellikle montlarımdan vazgeçemiyorum.
Aksesuvarlarla aranız nasıl peki?
Saat dışında aram yoktur, yüzük, kolye sevmem ama tespihi kullanmasam da çok severim ve iyi bir tespih koleksiyonum var.
BENİ RAP'Çİ KOSTÜMÜYLE DÜŞÜNEBİLİR MİSİNİZ!
"Asla giymem" dediğiniz bir kıyafet var mı?
Artık oturttuğunuz, rahat ettiğiniz, herkesin de kabul ettiği bir stiliniz varsa çok dışına çıkmak istemezsiniz. Yani düşünebiliyor musunuz beni bir rap'çi kostümüyle? Ancak belki bir proje için, yani rol gereği yapılabilir bu tür denemeler...