Pastırma ve sucuk fabrikası sahibi 'Hulusi', geçirdiği kaza sonucu ölümün soğuk nefesini ensesinde hisseder ve bunların başına neden geldiğine dair bir vicdan muhasebesine girişir. Geçmişte kalplerini kırdığından ahlarını aldığını düşündüğü üç kadını bulması için oğlu gibi sevdiği 'Demir'i görevlendirir. 'Hulusi'nin sadece helalleşmek için yeniden bir araya geldiği üç kadından üç çocuğu olduğunu öğrenmesiyle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Perşembe günü atv ekranlarında izleyicilerle buluşacak olan 'Kocaman Ailem' dizisinin 'Hulusi'si Levent Ülgen ile Çatalca'daki setlerinde buluştuk; hem hakkında merak edilenleri, hem de diziyi konuştuk...
'Kocaman Ailem' dizisiyle 31 Mayıs Perşembe akşamı atv izleyicileriyle buluşacaksınız. Heyecan var mı?
Var tabii, çekimler çok yoğun gidiyor. İlk bölümler olduğu için titiz davranıyoruz, çok çalışıyoruz ama iyi çalışıyoruz. Güzel bir aile hikayesi geliyor. Uzun zamandır içerisinde hem dramı, hem de komediyi barındıran bu tarzda bir dizi yoktu. Aile değerlerimize eğilimi olan ve iyi değerlerimizi hatırlatan bir iş geliyor. Mutlu anların, kırgınlıkların, yanlış anlaşılmaların olduğu, heyecanlı, 'Bir bölüm biterken diğer bölümde acaba neler olacak?' diye merak ettiren ögelerle dolu bir dizi oldu. Seyircimiz dört gözle bir sonraki bölümü bekleyecek.
BANA 'BABA' DEMEYECEKLER
Duyduğuma göre, geçmişteki çapkınlıklarının bedelini ödeyen bir babayı canlandırıyorsunuz...
Evet, çünkü hayatında bugüne kadar üç kadının ahını aldığını söylüyorlar. Bu kişileri düşünüyor, imkanları olduğu için adamlarına kadınları buldurtmaya çalışıyor ve sonucunda üç çocuğu olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü bütün kadınlar çocuklarına, 'Baban yok, baban ölmüş' gibi şeyler söylemiş. Kayserili, sucuk fabrikası olan zengin ama bu güne kadar üç çocuğu olduğundan haberi olmayan bir babayım. Çocuklar bu zenginliğe tamah edecek gibi değiller. Çünkü 'Sen neden çekip gittin?' diye hesap soruyorlar. Baba, uzun bir süre çocukları yüzünden acı çekecek; en azından ona 'Baba' demeyecekler.
Canlandırdığınız 'Hulusi Koyuncular'ın değil de, Levent Ülgen'in kapısını bir gün çalsalar ve 'Babacım biz geldik' diye ortaya üç çocuğunuz çıksa; nasıl bir yüzleşme olurdu?
Umarım öyle bir şey olmaz! (Gülüyor) Tabii büyüyene kadar o çocuklara emek vermediğinizden, yani hazır büyümüşü geldiği için belki de böyle bir durumdan keyif alırdım, hoşuma giderdi. Sevgi demek emek demektir; çocukların büyümesi de emekle olacak bir şeydir. Sonradan babalık nasıl olur onu bilemiyorum, olsa olsa arkadaş olunur. Geçen yıllara çok üzülürüm ama gerçekten çocuğumsa tabii ki bağırıma basarım.
Aile olmak için kan bağı gerekir mi?
Tabii ki gerekmez. Şu an da bu sette; yönetmeninden ışıkçısına, kostümcüsünden çaycısına, dekorcusundan oyuncusuna kadar biz, bir iş vesilesiyle aileyiz.
Aile olgusunun ve değerlerinin fark ettirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Acaba eskilere göre şimdilerde aile bağlarımız daha mı gevşedi? Kesinlikle ama aileden öte birçok değerimiz çok gevşedi. İnsanların birbirine karşı saygısı, anlayışı ve toleransı azaldı. Modern hayat elbette güzel de bunu yanlış anladığınız zaman çok kötü oluyor. Birey olma ile bencil olmayı birbirine karıştırdılar. Modernlik, bencil olmak değildir. Gergin bir ortam var ve herkes her an patlayabilecek durumda, insanlar birbirlerine selam vermeye korkuyor. Umut ölürse insan o zaman ölür.
Ülke olarak da kolay günler geçirmiyoruz...
Benim çok ciddi bir savaş korkum var. Her an bir çılgının bir düğmeye basmasına bağlı her şey. Ki geçenlerde sapığın biri, "Düğmeye basacağım" dedi. 'Travis Pine-Halktan Biri' oyunumuzda da o sapığı anlatıyoruz. Oyunumuz Trump'ı yani Amerika Birleşik Devletleri'nin politikalarını anlatıyor. Biri de çıkıp, 'Amerika'yı niye bu kadar kötülüyorsun, Trump'ı neden eleştiriyorsun' diyerek beni dövmeye kalkarsa, bu benim için madalya olur. Şu anda oynadığım inatçı, yaşlı adam 'Travis Pine' bana çok yakışıyor. Bakma böyle güler yüzlü olduğuma ben de çok inatçıyımdır.
YETENEK DE BİR YERE KADAR
ODTÜ Fizik Bölümü'nden sonra Ankara Devlet Konservatuvarı'nı da 4.00 tam puanla bitirmişsiniz. Fizikten sonra tiyatroya geçmek çok radikal bir karar değil mi?
Tiyatro değil, fizik radikal bir karardı. (Gülüyor) Yeteneğim konusunda hiçbir zaman yorum yapmam ama çalışkanlığım konusunda kimseye laf söyletmem. Üniversite sınavı sonuçlarını beklerken tiyatro kurslarına başlamıştım. O sırada ODTÜ Fizik kazandım. Babam memurdu ve ancak okuyarak hayatımı kurtarabilirdim. 'Neden ikisi bir arada gitmesin' dedim, tabii çok zorlandım ama tamamladım. Fizik diplomamı da babama hediye ettim.
Hiç fizik üzerine çalışma hayatınız oldu mu?
Fizik okurken tiyatro yaparak, konservatuvar okurken de fizik-matematik dersleri vererek harçlığımı kazandım, aileme hiç yük olmadım. İkisi birbirini destekledi ama onun dışında fizik üzerine bir çalışma hayatım olmadı.
Yıllarınızı oyunculuğa adadınız, sizin için zor bir yolculuk muydu?
Kendime, 'Hak etmediğim bir yere gelmeyeyim', 'Meşhur olmak ya da çok para kazanmak birinci idealim olmasın', 'Hiçbir meslektaşımı kıskanmamalıyım' diye söz verdim. Bu prensipleri başladığım yıl koydum. Yetenek de bir yere kadar; çalışmazsanız o yetenek de bir şey ifade etmez.
TİYATRO ER MEYDANIDIR
Sosyal medyadan ya da street casting (sokaktan keşfedilen) dediğimiz alanlardan oyuncular çıkarılmaya çalışılıyor. Bu sizce doğru mu? Nereye kadar bunu yapabilirler ki, er meydanı tiyatrodur. Eğer yapabiliyorlarsa tiyatro yapacaklar ama onu da bir oyunda yapmayacak, 40 sene yapacak ve 60 oyunda oynayacak ki o zaman oyuncu olacaklar.
Tiyatroyla ilgili yeni bir proje var mı? Devlet Tiyatroları'ndan emekli oldum ama tiyatroya hiç ara vermedim. Yedi senedir Birol Güven'in yazdığı 'Yatak Odası Diyalogları' diye bir oyun oynuyoruz. Sekizinci sezonda da devam edeceğiz. Bir de bu sezon arkadaşımızın kurduğu yeni bir tiyatroda 'Travis Pine-Halktan Biri' isimli bir oyunla sahnedeyiz. Önümüzdeki sezona da iki oyunla gireceğim. Salonun beni alkışla ödüllendirmesi hiçbir şeye değişilmez.