Ünlü yazar Nermin Bezmen, GÜNAYDIN'a konuştu. "Türk bayrağı altında hepimiz Türk'üz ve ben bununla iftihar ediyorum" diyen Bezmen, görevinin ülkesini en güzel şekilde anlatmak olduğunu belirtti.
- İlk kitabınızı 1991'de çıkardınız. Aradan geçen 27 yılı nasıl özetliyorsunuz?
Dolu dolu geçti. 19 kitap çıkardım 27 yılda. Edebiyatın çeşitli dallarından örnekler vererek okurlarımla buluştum. Ama bu türler arasında romancılığın benim için yeri ayrı. İçinde kaybolup gideceğim ve yolculuklar yaşayacağım romanlar yazmayı seviyorum.
DÖRT YIL ARAŞTIRDIM
- Tarihi romanlarınız çok ilgi gördü. Sizce tarihi roman yazmanın en büyük zorluğu nedir?
Tarihi roman yazmak çok zor gerçekten.
Bir kere okuyucuya karşı büyük bir sorumluluğun oluşuyor. O yüzden ciddi bir araştırma yapmanız gerek. Ben de yazdığım dönemle ilgili titiz bir araştırma yapıyorum. Hatta araştırma sürecim, yazma sürecimden daha uzun sürüyor. Okuyucularımın yazdığım dönemle ilgili bir hata bulmasını istemem. Aile öyküm olan 'Kurt Seyt ve Shura'nın araştırma süreci dört yıl sürdü.
- 'Kurt Seyt ve Shura', diziye de uyarlandı. Ancak dizi, kitap kadar ilgi görmedi...
Kitap 12 dile çevrildi, şu anda Amerika'da çok popüler.
Fakat edebi bir dille ekranın matematiği farklı. Bu dizi Hollywood'da da yapılsaydı Türkiye'dekinden daha iyi olmazdı.
Yapım şirketi başarılı olacağından emindi, hatta üç yıl süreceği planlanıyordu. Türk izleyicisi ilgi göstermedi ama yurt dışında büyük beğeni topladı. Başta Arap dünyası ve Rusya olmak üzere birçok ülkede reyting rekorları kırdı.
- Türkiye'nin en çok okunan yazarlarından birisiniz. Bu başarınızı neye bağlıyorsunuz?
En büyük gücüm, samimi yazıyor olmam. Denemeler veya zorlamalar yapmıyor; anlaşılır, sade ve basit bir dil kullanıyorum. Halkın kalbine dokunduğumu düşünüyorum. Romandaki karakterleri çok iyi analiz edip oluşturuyorum. Sevgi mesajım hep vardır kitaplarımda. Umut veriyor bu da insanlara.
- Son romanınız 'Havva'nın Cezası'ndan bahseder misiniz?
Roman kurgusu içerisinde daha önce yayınlanan 'Kırk Kırık Küp'deki bazı karakterleri bir araya getirdim.
Çocuk gelin, çocuklara yönelik cinsel taciz ve kadına yönelik şiddeti işledim bu kitapta. Bir kadın olarak canımı çok acıtıyor bu konular. Kanuni açıdan çocuk ve kadınlar korumaya alınıyor ama ne yazık ki yeterli değil.
Çocuk ve kadınların uğradığı bu türdeki mağduriyetlere daha caydırıcı cezalar verilmeli.
Cezai açıdan yeniden düzenlemeler yapılmalı.
Mağdur olmuş çocuklarımız veya kadınlarımızın haklarını korumak için daha çok şey yapmalıyız, devletten de beklentim budur.
SILA'YI ÇOK TAKDİR ETTİM
- Ahmet Kural'ın Sıla'ya uyguladığı şiddet için ne dersiniz?
Sıla'nın çıkıp şiddet gördüğünü açıklamasını takdir ettim. Utanç duyması gereken, şiddete uğrayan değildir, onu uygulayandır. Sıla dillendirdi ama sesini çıkaramayan yüzbinlerce insan var maalesef. Şiddette ve tecavüze uğradığında baskıdan dolayı başına gelenleri anlatamıyorlar. Küçük yaşlarından itibaren çocuklarımıza eğitim vermeliyiz. Erkek ve kız çocuklarının, kendilerine ve başkalarına değer veren bireyler olabilmesi için kreşten itibaren bilinçlendirilmesi gerekiyor.
Ezilmiş ve sindirilmiş büyümemeliler.
Şiddeti kanıksamadan yetiştirmeliyiz çocuklarımızı. Burada kadınlarımıza da büyük görev düşüyor; özellikle erkek çocuklarını, karşı cinse saygılı ve şiddetten uzak bir bilinçle yetiştirmeli.
- Üç yıldır Amerika'da yaşıyorsunuz. Amerika'da Türkiye'ye yönelik algı nasıl?
Son yıllarda Türkiye olumsuz biçimde yer alıyor. Bu durum beni çok üzüyor açıkçası. Ülkemizde gerek insan hakları, gerek diğer konularda yaşanan en ufak olumsuz bir gelişme, Amerika'da yakından takip edilerek haberleştiriliyor. Ve Amerikan halkı da bu algıyla bakıyor Türkiye'ye.
- Bu olumsuz algının yıkılması için ne yapılması gerekiyor?
Türkiye'nin çağdaş, özel ve özendirici değerlerini daha çok öne çıkarmalıyız uluslararası alanda. Ülkemizde çok önemli sanatçılarımız, yazarlarımız var. Türkiye'nin yetiştirdiği bu değerli insanlara daha fazla sahip çıkarak uluslararası alanda desteklemeliyiz.
Türkiye gibi stratejik konumda olan bir ülkenin her zaman kuyusunu kazmak isteyen ülkeler olacak. Bugün Amerika olur bu, yarın bir başka ülke. Ülke olarak bunlara koz vermememizdir önemli olan.
Eğer kavga edip düşman gibi görürsek birbirimizi, altımızı oymaya çalışan ülkelere de koz vermiş oluruz.
İçimizdeki kavgalara son vermeliyiz. Ülkemizin geleceği için bunu yapmak zorundayız. Türkiye için ortak paydada buluşmamız şart. Bunu başaramazsak bizi bölmek isteyenlere de fırsat vermiş oluruz. Bizi yok etmek isteyen ülkelerin topraklarımız üzerinde kurdukları plan, kurtuluş mücadelesi sayesinde boşa düşmüştü. Ama bu plandan vazgeçmiş değiller.
Zayıf düştüğümüz anda bizi parçalamak için aynı plana devam edecekler.
Bayrağımızın ve Türk kimliğimizin kıymetini bilerek yaşamalıyız.
SOYADIM YAZARLIKTA BANA DEZAVANTAJ OLDU
- Yazarlık serüveninizin başında sizinle ilgili 'sosyetik yazar' algısı vardı. Ancak bu algıyı değiştirdiniz...
Bana sosyetik diyorlar ama gerçek böyle değil. Memur ailenin kızı olarak büyüdüm. 15 yaşımdan beri çalışıyorum. Rahmetli eşim, ünlü bir işadamıydı ama ben hiç halktan kopmadım, halkın hep içindeydim. Patron karısı olarak, eşimin fabrikalarındaki işçilerin aileleri ile yakından ilgilenirdim. 'Kendinden büyük zengin biriyle evlendi, sonra da canı sıkılıp kitap yazdı' diye düşünenlerin aksine, ben hayatım boyunca hep çalıştım; bekarken de, evliyken ve iki çocuğumu büyütürken de. Soyadım aslında yazarlıkta bana dezavantaj oldu. Pamir Bezmen'in eşi olarak tanındığım için diğer yönlerim görülmedi.
BU BAYRAK ALTINDA YAŞAYAN HERKES TÜRK'TÜR
- Amerika'da yaşıyorsunuz. Türkiye'nin en çok neyini özlüyorsunuz?
Türkiye'de oğlumu, torunumu, gelinimi, dostlarımı ve Boğaz'ı özlüyorum.
Türkiye'ye yönelik başka özlemlerim de var tabii. Mesela sevgi dolu bir toplumduk, birbirimize karşı daha anlayışlıydık.
Şimdi ise bunu göremiyorum.
İçimizde öyle ayrıştık ki bu tablo çok üzücü. Türk milleti olarak idealimizin bir olması gerekiyor. Daha güçlü, daha aydınlık bir Türkiye ortak idealinde buluşmalıyız. Bunun için de seferberlik ilan edilmeli.Bu bayrak altında yaşayan herkes Türk'tür; kökenimiz nereden gelmiş olursa olsun. Çanakkale Savaşı'nda Romanya'dan göçmüş büyük annem, kendi çocuklarını ve hasta kocasını bırakıp kağnı üzerinde cepheye silah taşımış. Kurtuluş Savaşı sırasında bir dedem, Rusya'dan kaçarken silah yükleyip getirmiş ve Mustafa Kemal'e teslim etmiş. Bakın nerelerden geliyor köklerim. Türk bayrağı altında hepimiz Türk'üz. 'Oyuz, buyuz, şuyuz' diye de ayrışmamalıyız. Ben iftihar ediyorum Türk bayrağı altında böyle güzel bir ülkede doğduğum için. Bir yazar olarak da benim görevim, ülkemi en güzel şekilde anlatmak ve tanıtmak.