Sinemaya ilginiz olsun olmasın, bu filmi mutlaka görün.
Çünkü bu sadece bir sinema filmi değil, Berlin'den Mardin'e kadar kocaman bir coğrafyanın bir ucundan diğerine mesajlar uçuran bir haber güvercini...
'Kapı' filmini cumartesi sabahı Maslak TİM'deki salonda, 12.00 matinesinde 'tek başıma' izlerken utandım.
Sadece salonu kapatmış gibi görünmekten değil, böylesine muhteşem bir sinema yapıtının nasıl olup da izleyici ile buluşturulamamasından yana dertlendim...
Böylesi bir 'eser' eğer bir Fransız, İtalyan ya da ABD'li yönetmenin elinden çıksa, altında mütevazı bir Türk şirketinin değil de dünyanın en büyük yapım şirketlerinden birinin adı olsa, şimdi dünyanın en önemli kentlerinde art arda galaları yapılıyor, dünya bu filmden bahsediyor olurdu. Yapmasına yapıyoruz da bir türlü 'satamıyoruz' maalesef...
'Kapı', 25 yıl önce çocuklarının esrarengiz bir şekilde kaybolmasının ardından Berlin'e göç eden bir Süryani ailenin, oğullarının kalıntılarının bir kuyuda bulunması üzerine Mardin'e dönüşlerinde yaşadıkları dramı anlatıyor. Öğreniyoruz ki, göç eden Süryanilerin evleri, fırsatçılar tarafından yağmalanırmış. Öğreniyoruz ki, medeniyetlerin buluşma noktası olarak bildiğimiz Mardin'de bile etnik ve dini ayrımcılık, en büyük insanlık sorunuymuş. Öğreniyoruz ki, farklılığımız aslında en büyük zenginliğimizmiş.
Dede Yakup, film boyunca, yitirdiği oğlu ile beraber oyduğu evlerinin çalınan ahşap kapısını arayıp duruyor. Aradığı bir kapı gibi görünse de, yitirdiği oğlu ile ortak anılarının peşine düşüyor aslında.
Nihat Durak'ın rejisi kalburüstü, filmin kurgusu bir an bile heyecanı düşürmeyip sizi nefessiz bırakacak kadar tempolu, seçilen resimler olağanüstü, senaryo sağlam, diyaloglar mesaj yüklü ama asla didaktik değil.
Ve oyunculuklar... Vahide Perçin'e artık yazacak övgü kelimesi bulamıyorum, çünkü bu sütunlarda hepsini tükettim. Yine sıra dışı, yine 'acayip sahici' oynamış.
Timur Acar, yağmacı rolünde harikalar yaratmış. Yeni neslin en önemli oyuncuları arasında gördüğüm ve daha önce de isminin yanına uğurlu tik'imi attığım Aybüke Pusat yine yüzümü kara çıkarmamış. Erdal Beşikçioğlu, rahip rolünü yine eldiven gibi üzerine geçirmiş.
Menderes Samancılar'ın eşsiz oyunculuk kumaşını görmek için o iki dakikalık sahnesi yetiyor da artıyor bile.
Ve Kadir İnanır...
"Oyunculuğun emekliliği olmaz" sözünü öyle bir ispatlıyor ki... 'Türkiye'nin en güzel ağlayan adamını' bu yaşında perdede görüp bir kez daha hayran olun isterim.
Son mesajım ise sinemayı bıraktığını büyük bir üzüntüyle öğrendiğim sevgili Türkan Şoray'a... Lütfen eski partneriniz Kadir İnanır'ı izleyin. Eminim, kararınızı tekrar gözden geçirme ihtiyacı hissedeceksiniz...