Yakından Kumanda okurları, hafta boyunca Muhteşem Yüzyıl'daki hataya ilişkin pek çok mesaj gönderdi. İçlerinden Leyla Durmaz'ın mektubunu seçtim. Zira en detaylı anlatım, ona aitti:
"Merhaba Yüksel Bey, yazdıklarınızı ilgiyle takip ediyorum. Size yazmak hiç aklımda yoktu ama önceki hafta Muhteşem Yüzyıl'ı izlerken yapılan bariz hata beni size yazmaya yöneltti. Malum, ilgili bölümde Bayezid ve bir cariye arasındaki aşk da konu edildi. Lakin hikayedeki 'Seven neylesin?' kıssası, Yavuz Sultan Selim'indir ve hikayenin aslı şöyledir:
CARİYENİN ÇARESİZLİĞİ
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hakimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalmaktadır. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki; Yavuz Sultan Selim Han sabah çıkınca cariye gelir, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gider, akşam olunca da Yavuz Sultan Selim Han çadırına döner.
Cariye nasıl olduysa birkaç defa Yavuz Sultan Selim Han'ı görür ve ona aşık olur. Lakin umutsuz bir aşktır. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye... Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halife'ye açılmaya karar verir. Ancak aradaki uçurum, cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devasa farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye; Halife'nin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilan-ı aşk etmeye karar verir ve üç kelimelik bir not yazarak Halife'nin yatağına bırakır.
Notta sadece üç kelime yazılıdır: 'Derdi olan neylesin?'
Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar ve kağıdın arkasına cevabını yazar: 'Derdi neyse söylesin.' Kağıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra cariye, temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kağıdı arar. Kağıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kağıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halife'nin cevabından cesaretlenen cariye, kağıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler: 'Korkuyorsa neylesin?' Akşam olur, Halife çadıra döner. Kağıdı okur ve cevabı yazar: 'Hiç korkmasın söylesin.' Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecektir. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halife'yi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur.
Cariye, Halife'yi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Sultan Selim Han 'Buyurunuz, sizi dinliyorum' deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur.
Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur.
Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: 'Efendim...' der. 'Cariyeniz... Size...' ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır. Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin bu tertemiz aşkı karşısında Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der: "Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin.
Zira aşık, maşukunun yolunda olur ve o yolda ölür." İşte bu kıssanın Bayezid üzerinde gösterilmesi ve bunu dizinin ünlü tarihçilerden de yardım alınarak oluşturulduğunu söyleyenlerce yapılması bana göre büyük bir hatadır.
Umarım dizilerde daha dikkatli olurlar."
YAZAR NOTU: Her ne kadar dizinin başında 'Tarihi olaylardan esinlenilmiştir' yazsa da, tarih kitaplarında bir padişahın başından geçtiği belirtilen olayın, bir şehzadeye atfedilmesi bana da hata gibi geldi.