Bir haftadır polisiye romanı okur gibi Müge Anlı'nın Atv'deki programını izledim. Mersin'de Ali Toprak'ın öldürülmesi olayı, Müge Anlı ve ekibinin merceğindeydi. Kocasının cesedini bulduktan sonra bayıldığını söyleyen eşi Alime Toprak günlerdir stüdyodaydı.
Müge her zamanki 'cinliğiyle' öyle sorular sordu, öyle ayrıntılara dikkat çekti ki; yılların dedektiflerine taş çıkarttı. Stüdyoda defalarca tatbikat yaptırdı. Kadının o adamı taşıyamayacağı ortadaydı. Cesedin soğuma süresi, kadının seraya gidiş gelişleri ortada bir şeyler döndüğünü düşündürüyordu.
Müge daha sonra tırnaklarındaki yabancı doku örneğini aldırmamak için Alime'nin hastanede tırnaklarını yediğini bile ortaya çıkardı. Müge'nin sorduğu her yeni soruda, Alime biraz daha köşeye sıkışıyordu.
Artık verdiği her cevap tereddütlü ve tutarsız hale gelmişti. Sonunda çözüldü. Reklam arasında Müge Anlı'ya cinayeti itiraf etti.
Ancak belli ki bu cinayette çokça tahrik ve hafifletici neden vardı. Zira Alime, kendisinin ve çocuklarının kocası tarafından sürekli şiddete maruz kaldığını, en son yaşadığı ve stüdyoda anlatamayacağı bir olay nedeniyle çocuklarını korumak adına cinayeti işlediğini söyledi. Belli ki olayın bundan sonrası da adli merciler tarafından 'Müge Anlı titizliğiyle' araştırılmaya muhtaç.
Müge Anlı'nın Tatlı Sert'ini izlemek tıpkı Agatha Christie romanı okumak gibi. Son sayfaya gelene kadar katilin kim olduğunu merak edip duruyorsunuz. Ama sayfaları çevirirken güven duygunuz merak duygunuza sürekli galip geliyor: Çünkü katil nasıl olsa ortaya çıkacak...
Bu arada Atv stüdyolarının taşındığı Eyüpsultan ilçesinin Emniyet Müdürlüğü, Turkuvaz'ın yeni binasında büro açsa da, Müge'nin deşifre ettiği zanlıları teslim almak için polisler gün aşırı gelip gitmekten kurtulsa...