Bu sütunlarda Müge Anlı'nın başarısı üzerine pek çok yazı kaleme aldım. Ancak işin sırrına bir iftar yemeğinde erdim.
Geçen cuma akşamı sevgili Müge'nin iftar daveti için Yıldız Parkı Çadır Köşkü'ndeydik. Müge, 'Gerçek dostlarım ve ailem' dediği 50-60 kişiyi davet etmişti sadece. Şöyle bir etrafıma baktım. Davetlilerin ortak özellikleri; samimiyetleri, sahicilikleri ve yardımseverlikleriydi. Aynı zamanda yerinde duramayan, dinamik, neşeli, enerjisi yüksek bir topluluktu. Anladım ki, Müge etrafında sahte yüzleri, maskeli balo müdavimlerini, enerjisini aşağıya çekecek kara delikleri barındırmıyor. Aksine; ona güç, enerji ve sevgi katacaklarla birlikte yürüyor.
Ünlülerin iftar davetlerine genelde pek icabet etmem. Nedeni ise özünde hayır olması gereken bu davetlerin, genellikle şova ve reklama dönüşmesi, vur patlasın çal oynasın eğlencelerle ruhunu yitirmesidir. Müge'nin daveti ise son derece ağırbaşlıydı. İçeride tek bir kamera yoktu. İftar sonrası sahne alan ve şov yapan da...
Aynı masada oturduğumuz sevgili Sinan Engin'in değerli eşi Ayşe Hanım, sohbet sırasında Müge'nin büyük sırrını özetledi: "Programı hemen başlıyor. Öyle ağdalı girişler, lafı uzatmalar yok. Her şey son derece samimi ve net. Reklama giderken bile 'Kısa bir reklam arasına gidiyoruz, bizden ayrılmayın' filan gibi klişeler yok. Bu samimiyet ve doğallık seyircide güven yaratıyor." Bu arada Engin ailesinin televizyon sektörüne hakimiyeti beni şaşırttı. Sinan Engin ile eşi, değme televizyon eleştirmenlerine taş çıkartacak kadar iyi gözlemciler. Sinan Engin ise davetin en çok yorulanıydı. Fotoğraf çektirmek isteyen hanımların imdadına yetişti. Telefonlarını alıp onları bir araya toplayarak o anları ölümsüzleştirdi. Ee, gazetecilik refleksi işte, ben de onun o halini ölümsüzleştirdim...