Bebeklerini terk eden annelerin 'anneliğinden' şüphe eder, onların haberlerini izleyince hepsine lanet ederiz. Ama atv'deki Müge Anlı ile Tatlı Sert'te yaşanan bir olay, hepimizi yeniden düşünmeye sevk etti.
Şükran Sakin, 17 yaşında bebek sahibi olmuştu. Ailesi bebeği istemedi. Sokağa bırakması, ondan kurtulması için baskı yaptı. Her sabah ailesinin zoruyla bebeği bir yere bırakmak için sokağa çıkıyor ama yapamayıp, geri dönüyordu. Hem o, hem bebeği açtı. Komşuların, yemesi için getirdiği çorbayı ağlayan bebeğine verecek kadar cahil ve tecrübesizdi. Gördüğü eziyet ve baskıya daha fazla dayanamayıp bebeğini Sirkeci Tren Garı'na bıraktı. Çocuk bir aileye evlatlık verildi. Şükran Hanım, daha sonra beş kız çocuğu daha dünyaya getirdi ama 32 yıl önce terk ettiği erkek bebeğini bir türlü unutamadı. Onu aramak istedi ama eşi buna engel oldu. Çocuğu Dursun ise evlatlık verildiği ailede mükemmel şekilde yetiştirildi.
Şükran Hanım çareyi Müge Anlı'nın programında aradı. Tecrübeli ekip kısa sürede Dursun'a ulaştı. İlk telefon bağlantısında öz annesine çok soğuk davrandı. Sonunda programa katılmayı kabul etti. Kadın, gözyaşları içinde evladına "Sana bir kez sarılabilir miyim?" diye sordu. Dursun taviz vermedi: "Lütfen yerinize oturun. Buna hazır değilim. Sizin de samimi olduğunuza inanmıyorum. Buraya babamın isteğiyle helalleşmek üzere geldim" dedi.
Olay, izleyenleri ikiye böldü. Dursun'a hak verip, "Yetiştiren, emek veren, sevgi gösteren kimse onun gerçek ailesidir" dediler. Şükran Hanım'ın yaşadığı hayal kırıklığına kayıtsız kalamayanlar ise "Çaresizlik ve tecrübesizlik bir anneyi istemeden bebeğinden ayırmış. Dursun onu affedip, en azından elini öpmeliydi" görüşünü savundular.
Benim yaşananlardan çıkardığım derse gelince... Çeken bilir. Kimseye ön yargıyla yaklaşmamak, olayların arkasında yatan gerçek sebepleri bilmeden yargıya girişmemek gerekir. Ama insanın eline ender olarak 'ailesini seçme' hakkı geçerse, kullanmakta da özgür olmalı.
Yeni 'Tosun' vakası
Tosun'u artık herkes biliyor. Milleti milyarlarca lira dolandırıp, sonra da Güney Amerika'da sefa süren Mehmet Aydın
İkinci Tosun vakası ise HDP'de yaşandı. HDP'li milletvekili Remziye Tosun, Diyarbakır'da partisinin il binası önünde evlat nöbeti tutan ailelere küfür ve hakaret etti, onlara saldırmaya kalktı. İçlerinden bir baba dedi ki: "Size verdiğim oylar haram olsun..."
Peki dolandırıcı Tosuncuk ile milletvekili Tosun'u aynı çizgide buluşturan ne? İkisinin de umut taciri, ikisinin de halkın iyi niyetini suistimal eden insanlar olması. Biri, paralarını dolandırdı, diğeri umutlarını... Remziye Tosun ve partisi, insanlara daha iyi bir yaşam, sınırsız özgürlük ve refah vâderek oy topladı. Sonra da o oyların sahiplerine ilk fırsatta küfretti...
Şimdi soruyorum: Birincisi dolandırıcılık ve sahtekarlıksa, diğeri ne?
Tekirdağ'a haksızlık ediliyor
İlk kez Tekirdağ'da çekilen bir dizi izliyorum. Kanal D'deki Sadakatsiz, kendisine mekan olarak Tekirdağ'ı seçmiş. Gelin görün ki, dizinin orada çekildiğine dair 'emareler' çok az... Oysa Tekirdağ, ülkenin cennet köşelerinden biridir. Şahane mekanlarıyla bir diziye öyle bir fon oluşturur ki, bayılırsınız. Nereden mi biliyorum? Gençlik yıllarımın yazları orada geçti de ondan. Diziye bakıyorum, göremiyorum. Nerede o şahane Kordon Boyu, Kumbağ, Şarköy, Mürefte, Uçmakdere, Marmara Ereğlisi, Değirmenaltı, Dereağzı, Rakoczy Müzesi, Namık Kemal? Ve tabii ki ünü dünyaya yayılmış o köfteciler... Madem buraları göstermeyecektiniz, neden seti taşıdınız ki Tekirdağ'a?
Gaf kürsüsü
Beyaz TV'deki Derin Futbol'da sunucu Onur Yıldız konuşurken, geride yorumcu Abdülkerim Durmaz'ın küfrü duyuldu: "Onun doğum gününün a.... k...... Ben gidiyorum."
Zap'tiye
Maçta kucak kucağa mücadele eden futbolcuların seremonide sosyal mesafeye uymak için birer buçuk metre arayla dizilmeleri size de tuhaf gelmiyor mu?
Ne demiş?
Kadın, romantik bir edayla sordu: "Beni tanıdığında üstümde ne vardı?" Adam safça yanıt verdi: Gelinlik... (Aile Hükümeti filminde görücü usulü evliliğe vurgu yapan harika diyalog)