Son Paris Moda Haftası; esinlenmeler ve kendini tekrar etmelerle geçti desem abartmış olmam. Haftanın en merak edilen defilesi, hiç kuşkusuz ki, Celine markasıyla Hedi Slimane'in sunacağı ilk koleksiyondu. Çalıştığı her markaya köklü değişiklikler yaşatmasıyla bilinen Slimane, Celine'de de aynı metodu uygulayarak markanın 'e'sinin üzerindeki aksan işaretini atıverdi. Tıpkı ikonik Yves Saint Laurent'den Yves'i atması gibi... Bu, büyük tepkiyle karşılansa da henüz koleksiyon görülmemişti, o yüzden eleştiriler kıvamındaydı.
Lakin Slimane'in Celine'deki ilk koleksiyonu skandal denecek kadar başarısız bulundu.
Celine'in minimal ruhuna ters gelen koleksiyon, Slimane'in Saint Laurent'deyken yarattığı glam rock tarzdaki koleksiyonun devamıydı.
'Balmain'in harika çocuğu' diye lanse edilen Olivier Rousteing de kopyacılığı alışkanlık haline getirdi. Rousteing; 2015 yaz koleksiyonunda, Alexander McQueen'in baş tasarımcısı olduğu Givenchy'nin 1997 tarihli koleksiyonundan bir tulumu bire bir kopyalamıştı.
Hiç ders almayan Rousteing, üç yıl sonra bu kez Thierry Mugler'i kopyaladı. Hem de bir değil, üç-dört parça, açık şekilde Mugler'den alıntıydı. Thierry Mugler, sosyal medyada dalga geçerek kopyacılığı ifşa etti.
Bu tıkanmışlığı ve kopyacılığı, dünyanın en büyük modaevlerinde bile görüyorsak, kendini tasarımcı sanan terzilerimizi eleştirmek giderek zorlaşıyor.