Bundan dört yıl önce, 11 Mart 2018 tarihinde herkesi sarsan bir uçak kazası yaşandı. Sekizi yakın arkadaş, üçü mürettebat 11 kadın hayata veda etti. Kazanın ardındaki soru işaretleri aydınlanmamakla birlikte yaşamını yitirenlerin ailesinde tarifsiz bir acı bıraktı. Bunlardan biri de şu an yaşasaydı 4 Kasım'da 39 yaşına girecek, arkadaşlarının "Sosyal Kelebek" diye çağırdığı, hayat dolu, enerjik Sinem Akay idi. Bu olaydan yaklaşık iki yıl sonra ise annesi Gamze Akay, kızının markasını, onun anısına, "Artık ben onun hayatını yaşıyorum. Bunu yapmam gerekiyordu" diyerek ayağa kaldırdı. Gamze Hanım ile bir araya geldik ve kızına dair hatırlarını, kaza anını konuştuk. Gamze Hanım, göz önünde olmayı tercih etmediğinin altını çizerek bu özel röportajı Sinem'in anısına yaptığını ve onun markasını yaşatmak için kendi kurallarına perde çektiğini söyleyerek ilk kez konuştu.
-Öncelikle kızınız Sinem Akay'ın markası Casa Di Denim'in kuruluş hikayesini anlatır mısınız?
- Sinem eğitimini Floransa'da Polimoda'da pazarlama üzerine tamamlamıştı. Yedi yıl İtalya'da yaşadı. Biz de o dönem sürekli İtalya'ya gidip geliyorduk. O sırada önemli moda markalarında çalışan başarılı tasarımcı arkadaşları olunca Sinem de çok yönlü gelişti. Bizim aile şirketimiz var ve işimiz denim. Sinem de denim üretiminde ev tekstili olmadığını fark ederek bu alanda ürün hazırlamak istediğini dile getirdi. Buradan yola çıkarak Türkçe'de denim evi anlamına gelen Casa Di Denim markasını 2017 yılında hayata geçirdi. Tasarlanmış şişe kılıfları, sepetler, Amerikan servisler, bel yastıkları gibi ürünlerle koleksiyonları oluşturdu. Hatta ben o kadar işe kaptırmıştım ki kendimi "Anne dur, bu benim işim" dedi. Ben de uzaktan destek olmaya geçtim. Sonra maalesef o kötü kazayı yaşadık.
- Sonra markayı yeniden hayata geçirmeye karar verdiniz, öyle mi?
- Kızımı kaybettikten sonra bir buçuk yıl bocalama dönemi yaşadım. Onun anısını devam ettirmek için markayı yeniden hayata geçirdim. Çok tercihim olmasa da kendimi iş hayatının içinde buldum. Ama dayım, patronumuz bana çok destek verdi.
- Kızınızın çalışmalarıyla ilerledi değil mi?
- Sinem'in altı parçalık bir koleksiyonu vardı; onları basics koleksiyonumuz olarak tuttuk. Arkadaşım Canan Köksal ile bir iş birliği yaptık ve çantalar ürettik. En önemlisi Casa Di Denim, kazancını hiçbir şekilde kendi cebine aktarmıyor ve sürdürülebilirlik, geri dönüşüm ilkesiyle tasarımlar hayata geçiyor. Geliri, Tema Vakfı ve Çaba Derneği'ne bağışlıyoruz. "Sinem Akay sizin adınıza bir fidan bağışladı" notuyla alışveriş paketlerinin içine koyuyoruz. Mimar Sinan Üniversitesi'ni destekledik ve tekstil tasarım bölümü öğrencilerinin bize koleksiyon hazırlamasını istedik. Biz de üniversiteye destek olduk.
- Sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm üzerine neler yapıyorsunuz?
- Burası bir denim fabrikası olduğu için çok fazla atıl kumaş çıkıyor. Her sabah ilk kesimhaneye gidiyorum ve atıla giden kumaşları topluyorum. Çok sevdiğim sanatçı Deniz Sağdıç da denimden atık kumaşları kullanarak sanat eserleri yapıyor. Üretimde güneş enerjisi kullanıyoruz ve yıkamalarda kullanılan suyumuz doğaya karışırken filtre olarak karışıyor. Doğaya en az zarar verecek şekilde üretimleri yapmaya özen gösteriyoruz.
- Nasıl sorsam bilemedim ama kızınızdan manevi dünyanızda, rüyalarınızda mesajlar alıyor musunuz?
- Çok mesaj alıyorum. Ben kendimi yaşamıyorum, aslına bakarsan... Sinem'i yaşıyorum ve bu hayatta onun elçisiyim. Yapmak istediklerini bana yönlendiriyor "Anne sırada bu var" diyor. Biz Paşabahçe'ye koleksiyonlarımızı gönderdiğimizde Sinem'in ilk basic koleksiyonunu seçtiler. Kendime dedim ki "Sinem oradan bizi takip ediyorsun, kendi koleksiyonun seçilsin istedin." Sinem beni yönlendiriyor, bunu hissediyorum. Yoksa kesinlikle bu şirketin içine girip çalışmak istemezdim.
- Zor bir şey...
- Her an zor, şu anda da zor. İşi takip etmek de zor ama bunu yaptığım için mutluyum. Kızım benimle yaşıyor. Onun işini devralarak yeniden doğdum, hayatın en başındayım.
- Nasıl bir anne kız ilişkiniz vardı?
- Birbirimize çok benziyorduk. 19 yaşında Sinem'i kucağıma aldığım için biz beraber büyüdük. O en yakın arkadaşımdı, her şeyi birlikte yapardık. Çok şükür küçük kızım Seda var, yine çok şükür ki bugünlere geldik, sağlığımız yerinde, ayaktayız çok kolay olmasa da... Hiçbir şey onun yerini tutmuyor... Ne yaparsam yapayım hayatımda çok büyük bir boşluk var. Allah kimseye yaşatmasın.
SON MESAJI ENTERESANDI
"Dönüşe geçtikleri sırada, 'Slotu garip bir saatte aldık. Neden acaba?' yazmıştı. Uçağın kalkış saatiyle ilgili Sinem'in tereddütleri vardı"
- Bu olayda kızdığınız, kabul edemediğiniz noktalar var mı? Ya da keşke gitmeseydi dediniz mi?
- Evet, Sinem'in o seyahate gitmesini hiç istemedim. Çok enteresan bir hikayemi anlatacağım ve bunu çok az insan bilir. Sinem Dubai'ye giderken küçük kızımın işleri için Amerika'daydım. Sinem seyahata gitmeden önce telefonda şöyle bir konuşma geçti aramızda. Mağazayı yerleştiriyordu ve işi bitmemişti. Ben de "Acaba gitmesen mi?" dedim. Sinem de "Olmaz anne, Mina'ya ayıp olur" dedi. Mina (Başaran) çocukluk arkadaşıydı. Bir şey diyemedim, arkadaşımın çocuğuydu ve çok mutlu bir olay için gidiyorlardı. Fakat dönüşe geçtiklerinde son mesajı enteresandı.
- Ne yazmıştı?
- Uzun zamandır okuyamıyorum... "Slotu garip bir saatte aldık. Neden acaba?" yazmıştı. Uçağın kalkış saatiyle ilgili Sinem'in tereddütleri olmuştu. Biz hala o soru işaretlerini çözemedik ne yazık ki... Hala uçağın neden düştüğüyle ilgili çok fazla açıklayıcı bir bilgi yok. Sinem'in de son mesajı buydu ve devamında "Evime dönmek istiyorum" yazmıştı. Dönemedi... Bir pilot da kayıp, hiç ortaya çıkmadı ve onun ailesi için de çok acı bir şey. Biz hepimiz iyi kötü kavuştuk çocuklarımıza ama o anne kavuşamadı!...
- Siz kaza anında ne yapıyordunuz?
- 8 Mart günü Boston'da çok şiddetli bir kar fırtınası olmuştu. Gökyüzü mükemmeldi, kar fırtınası sonrası yerlerde çam kalıntıları vardı. Ben de köpeğimle yürüyüş yapıyordum. Bir anda başıma korkunç bir ağrı girdi ve "Allah Allah niye başım ağrıyor ki, ne kadar da güzel, temiz bir havada dışarıdayım" dedim. Gökyüzüne, göle baktım. Biraz daha yürüdüm ve yerlerdeki dökülmüş çam ağaçları ve kozalakları topladım, onları üst üste koydum ve yerde bir buket yaptım. Buketin fotoğrafını çektim. Tam kazanın olduğu saatmiş... Sonradan hesapladım ki, başıma giren o korkunç ağrı tam uçağın düştüğü saate denk geliyor.
- Tüylerim diken diken oldu...
- Herhalde Sinem ile aramızda bir iletişim oldu, bu olay benim için çok etkileyici oldu. Spritüel şeylerle çok ilgiliydim. Bu olaydan önce de iki kere Hindistan'a gitmiştim. Bir seyahatim de Himalayalar'a idi ve çok zor bir seyahatti. Orada yaptığım yürüyüşler sanırım beni ayakta tutuyor.
- Nasıl biraz açar mısınız?
- Himalayalar'da sessizlik yürüyüşüne katıldım. O yürüyüşte bir günde dört mevsimi yaşıyorsunuz; birden fırtına çıkıyor, ardından güneş açıyor. Hava koşulları zor, yönünü bulmak zor, kayaların, taşların üzerinden gidiyorsun. Ve tek başınasın. Orada kendi gücümü fark ettim. Yüce Allah'ımız beni böyle kazayla çocuğunu kaybetmeye o kadar hazırlamış ki, herkesin yaşadığından çok daha güçlü karşıladım olayları. 11 kişi o kazada vefat etti. Çocukların anneleriyle kazadan sonra ilk zamanlar görüştük. Sonra görüşmemeyi tercih ettim. Kimse kimse ile görüşmek istemiyor, acımızı depreştirmek istemiyoruz. Son olarak ekleyeceğim bu röportajı kızım Sinem için yaptım ve ilk defa konuşuyorum, inanın benim için kolay olmadı.
ARKADAŞLARI ONA SOSYAL KELEBEK DERDİ
"Sinem çok sosyal bir kız olduğu için arkadaşları ona sosyal kelebek derdi. Bir gün içinde birkaç programa renkli renkli kanatlarıyla katılırdı, saatle yarışırdı ve her şeye yetişirdi. Benim de kelebeğim; renkleri ve kanatları çok renkli ve hep pır pır uçuyor. Bu odanın dekorasyonu değişirken benim hiç talebim, isteğim olmadan kelebek koydular. Bana da sürpriz oldu ve Sinem yine geldi, kanatlarıyla kondu."
ODASINA HİÇ DOKUNMADIK
"Dört yıl oldu, her şey odasından ayrılırken ki gibi. O en son seyahate giderken yaptığı bir liste vardı; gün gün giyeceği kıyafetleri yazdığı bir liste, kalemiyle birlikte masasında duruyor. Göz kalemi bitmiş çöp olarak bırakmış ama atamadık... Evimde de hayatımda da hiçbir şeyi değiştiremedim. Sinem'den sonra kendime yelkenli bir tekne aldım. Doğa ve denizde olmak bana çok iyi geldi."