Ne güzel söyledi Star TV'nin sahur programına katılan sevgili Mustafa Ceceli kardeşim: "Ramazan'da oruç tutmak nasıl şuur işiyse, bayram da şuurla yaşanmalı. Öyle bayram sofralarına oturup hınçla tıkınmak olmaz. Bayram, sadece midelere bayram ettirmek değildir."
Öyle ya; iftar, orucun mükafatı olmamalı hiçbir zaman.
Çünkü orucun amacı 'aç kalmak' değil ki; gönül açlığını doyurmak...
Tıpkı Ramazan Bayramı'nın, açlıkla geçen günlerin 'intikamı' olmadığı gibi... Nasıl namaz kılmak, jimnastik hareketi değil, 'ruh kaslarını güçlendirici' bir egzersiz ise; iftar ya da bayram sofrasına kavuşmak da öyle bir tevekkül, öyle bir gözü tokluk, öyle bir tevazu ister. Bayramı sadece mükellef sofralara kurulmak, yeni giysilere bürünmek, harçlık almak olarak düşünür, 'bir aylık açlığın ödülü' gibi görür, ihtiyacımızdan fazlasını tüketirsek; tuttuğumuz orucun bir anlamı kalır mı?
Bu nedenledir ki, 'Şeker Bayramı' yerine 'Ramazan Bayramı' demek bana daha anlamlı gelir.
Tabii ki bayram; coşkuyla, sevinçle, heyecanla karşılanmalı, öyle kutlanmalı. Ama bizim dinimiz; aynı zamanda yeryüzündeki ihtiraslara, aşırı görkeme, maddiyata ve dünyevi kaygılara en kapalı din. Bu nedenledir ki, 'yetinmeyi' bilmek, şatafata kapılmamak, ifrata kaçmamak, ibadetin tamamlayıcısı olmalıdır.
Yok yok, amacım; sevgili Nihat Hatipoğlu hocama öykünmek, vaaz vermek değil.
Ne haddime? Bütün bunlar, Mustafa Ceceli'nin bir cümlesi üzerine yüreğimden kopan en sıcak, en samimi duygu ve düşünceler.
Paylaşmadan edemedim...
Her bayram olduğu gibi bu bayramda da köşemizin kepenkleri açık olacak. Hepinizin Ramazan Bayramı mübarek olsun.