Kimi görsem aynı yorumu yapıyor: "Çok Güzel Hareketler Bunlar eski günlerini aratıyor..." Köşemize görüş bildiren okurlar da aynı fikirdeler. Skeçleri ya çok yavan ya da fazla belden aşağı buluyorlar. Yeni sezonun ilk iki bölümünü izlediğimde ben de aynı fikre kapıldım. Daha sonrakilerde biraz toparlanır gibi oldular ama hâlâ eski havalarını bulmuş değiller. Şimdi beylik cümlelere sığınıp "İşte para kazanınca böyle oldular. Eskiden halk otobüslerinde seyahat ederken halkın mizahına yakın duruyorlardı şimdi lüks içinde halktan uzaklaştılar" filan demeyeceğim. Zira bu çocukların ayaklarını yere sağlam basan gençler olduğunu ve pek çoğunun hâlâ son derece mütevazı bir yaşam sürdüğünü biliyorum. Ama şöhret sinsi bir kurttur. Kemirmeye de yaratıcılıktan başlar. İlk başlarda kendilerini göstermek için beyinlerini insanüstü bir çabayla çalıştıranlar, ürünlerinin talep görmesiyle birlikte kar körlüğü yaşamaya başlarlar. Etraftaki her şey spot beyazı olunca, retinaları diğer renkleri algılamaz. "Nasıl olsa her yazdığıma, her yaptığıma gülüyorlar" düşüncesi, bir komedyenin en büyük düşmanıdır. Zaten insanları güldürmek dünyanın en zor işi. Birbirinden farklı mizah algılarının denge noktasını bulup salonda, sinemada ya da televizyonda ortalama kahkaha seviyesini belirleyebilmek, ip üzerinde cambazlık yapmaya benzer. Özellikle televizyon gibi popüler bir mecrada iş yapıyorsanız, çok avam kaldığınızda bir tarafa, fazla seçkinci takıldığınızda ise diğer tarafa düşersiniz. Hele bu işi her hafta bir ya da birkaç skeç yazıp oynama mecburiyetiyle birleştirirseniz, uçaklardaki gibi metal yorgunluğu yaşamanız kaçınılmazdır. Bence bizim gençlerin yaşadığı da tam olarak bu. İşte bu nedenle Yılmaz Erdoğan'ın genç ekibine rotasyon uygulamasını son derece mantıklı buluyorum. Skeçlerden yorulanlar sinemaya yöneltiliyor, sinemadan egosu şişenler ise tekrar sahneye... Sanırım BKM, diş macununu ortadan sıkmanın sıkıntısını yaşadı. Şimdi Yılmaz tüpü tekrar 'dibinden' kıvırıyor.