Hıncal ağabeyin cumartesi günü köşesinden verdiği tavsiyeye uyup, pazar sabahı
Yaşamdan Dakikalar için
atv ekranları karşısına geçenler eminim çok keyifli dakikalar geçirmişlerdir. Sadece kulağı
Türk Sanat Müziği ezgilerine alışkın orta yaş ve üzeri izleyicilerden söz etmiyorum. Öyle tahmin ediyorum ki, bu müzik türüne bugüne dek ilgi göstermemiş gençler de büyükleriyle aynı zevki paylaşmış, yanı başlarında duran bu yeni ve uçsuz bucaksız müzik evreninin farkına varmışlardır.
Hıncal Uluç,
Şevval Sam ve arkadaşlarını
İş Sanat'ta verdikleri konserde keşfetmişti. Bir kaç hafta sonra ekibi alıp, stüdyoya getirdi. İyi ki de getirdi. Yoksa milyonlar, bu muhteşem
"meşk"ten mahrum kalacaklardı.
Yaşamdan Dakikalar, aslında
"meşk"in ne olduğunu anlattı gizliden gizliye. Hem şarkılar söylendi, hem müzik felsefesi üzerinde gezintiye çıkıldı, hem ustalar anıldı, hem insanı insan yapan duyguların, erdemlerin altı çizildi, hem de programdan herkes cebinde bir başka yeni bilgiyle ayrıldı.
"Meşk etmek" işte buydu... Bu program sayesinde insanlar
Şevval Sam'ın müthiş müzikal yeteneğini daha yatkından tanıma fırsatı buldu. Ben de
Şevval'in nasıl olup da
Türk Sanat Müziği eserlerini bu kadar başarıyla seslendirdiğini merak edip, dururdum. Bunu sadece annesinden aldığı genetik mirasla açıklamak mümkün değildi. Çünkü, usül, makam, tavır ve ruh için mutlaka eski ustaların tedrisatından geçmek gerekirdi. Oysa
Şevval'in böyle sıkı bir eğitim aldığını hiç duymamıştım.
Şevval, gerçeği
Yaşamdan Dakikalar'da açıkladı. Hep taş plak dinlermiş.
Safiye Ayla'yı,
Münir Nurettin Selçuk'u,
Yesari Asım Arsoy'u taş plaklardaki kendi seslerinden dinleyip, kulağına yerleştirmiş. Daha sonra
Kalan Müzik yöneticileri ile tanışınca, bu firmanın tüm müzik arşivini dinleyip, özümseme imkanı bulmuş. Yani; hocası, taş plaklarmış.
Şevval, programda
Kenan Işık'ın isabetle saptadığı gibi, şarkıları söylerken o dönemin kadınlarından biri olup, çıkıyor, hemen o ruha bürünüveriyor. Sebebi,
"kaynağından" beslenmesi... Sanatını
"taş"tan çıkarmak bu olsa gerek!.. Bir de programın sonunda enfes
Musa Kart çizgileri vardı ki, bir televizyon eleştirmeni olarak bana
"Tüh, bu espriyi ben niye düşünemedim" dedirtti. Kadın, kaytan bıyıklı maço kocasını elinden tutup,
Kocam Size Emanet programına teslim ediyor. Bir süre sonra adam; fular takan, karısına çiçek veren, kolunun altında şiir kitabı taşıyan çağdaş, kültürlü bir metroseksüel haline dönüşüyor. Bir ay sonra bu kez adam, karısını elinden tutup,
90 Dakika programına götürüyor ve
Hıncal ile
Haşmet'e şöyle diyor:
"Ne yaptıysam ona ofsayt kuralını öğretemedim. Karım size emanet!.." Vallahi şahane... Eline, beynine sağlık
Musa üstat!..