İŞ kadını kimliğinin yanı sıra sanat ve felsefe ile de ilgilenen ve kitaplar yayımlayan cemiyetin ünlü simalarından Melda Kamhi Kosif'le çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kosif, çocukluğundan gençlik yıllarına, eşiyle olan ilişkisinden ruh dünyasına, hayatına dair bilinmeyenleri GÜNAYDIN'a anlattı.
Melda Hanım son zamanlarda neler yapıyorsunuz?
Aile şirketimiz Profilo'da yönetimdeki işlerime devam ediyorum. Atelier Do Be Mine seramik atölyemiz de faaliyetlerine devam ediyor. Mum markam Tılsım'ı seramiklerle birleştirme çalışmalarım olacak. Daha önce 2 felsefe kitabı çıkarmıştım. Şimdi de şiir kitabı çıkarmayı çok istiyorum.
Şu an hayatınızın hangi dönemindesiniz?
Hayatı kabullenme dönemindeyim, isyan yaşımı geçtim.
Nelere isyan ettiniz?
Herkes gibi benim de hayata isyan ettiğim, üzüldüğüm durumlar ya da yapmak isteyip yapamadıklarım oldu. Dışarıdan görüldüğü gibi bulutların üzerinde bir hayatımız yok.
Kabullenme dönemi, yaşınız ilerleyince mi başladı?
Kendimi hep yaşlı ruh olarak tanımlarım. Her zaman yaşımdan daha sakin ve olgunumdur. Deli bir tarafım vardır ama ruhen derine inebilen bir insanım. Bilge bir ruha sahibim.
Bilge ruh tanımınızı biraz açar mısınız?
Olayların ana döngüsünü kavramaya çalışan bir ruha sahibim diyebilirim. Küçükken de içe dönük ve duygusaldım.
Hâlâ öyle misiniz?
Hâlâ öyleyim, kontrollüyüm. Sözel ifadem tutuktur.
Bu iletişiminizi etkiliyor mu?
Yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebiliyor.
ŞANSLI BİR AİLEDE DOĞDUM
Göz önünde olan bir ailede büyüdünüz...
Hiçbir zaman birinin çocuğu olarak ya da tanınmış bir soyadın altında var olmak istemedim. Kendimi çok fazla göz önüne koymama gibi bir isteğim oldu.
Kamhi ve Kosif gibi ünlü ve güçlü ailelerin mensubu olmak iyi bir şey değil mi?
Ünlü soyadın getirisi olduğu gibi götürüsü de olur. Biz her şeye tozpembe bakmıyoruz. Yani öyle pamuklara sarılmış bir hayat mevzu bahis değil, dışarıdan öyle gözükse de... Herkesin kendi içinde yaşadığı sıkıntılar, zorluklar var. Dışarıdan insanlar görmek istediği gibi görüyor.
Kendinizi şanslı buluyor musunuz?
Çok şanslıyım. Herkesin kendi şansını yarattığına inanıyorum. Mutsuzluklarla, acabalarla, keşkelerle kendimi boğmaktansa iyikilerimi daha çok kullanıyorum. Bu beni mutlu bir insan yapıyor. Şanslı bir ailede doğdum. Ama ne insanlar vardır, çok şanslı ailelerde doğup, çok büyük şansızlıklarla yüzleşiyorlar, bazıları da tam tersi, kendi şanslarını yaratıyor.
ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ DUA EDERİM
Anneniz Müslüman, babanız Musevi. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Anne tarafımdan
dedem Şeyh Sinan Erdebili'dir.
Yani o taraftan
şeyh torunuyum. Babamın
babası rahmetli Jak Kamhi
ise Musevi cemaatinde
çok tanınan önemli bir
isimdi. Dedemin ikinci eşi
de Müslümandı. Bizim
evde hiçbir zaman din
konuları sorgulanmadı,
baskımız olmadı, inançlara
saygı vardı. 'Herkesin
inancı kendine' denirdi.
Peygamberlerin bizlere iyi
insan olma yolunda birer
öğretmen oldukları öğretildi.
İnsan olmak önemlidir
bizim ailemizde. Benim
de eşim Müslüman.
Allah inancımız çoktur ve
bize insan olmanın çok
önemli ve saf sevgiden
geçtiği öğretildi.
İnançlı biri misiniz?
İnançlıyım, hem de
çok... Çocukluğumdan
beridir dua ederim, sözün
sihrine inanırım. Bir sözün
kalpten çıkınca var edebilme
gücüne inanırım,
Allah'ın yardımıyla tabii
ki. Bugüne kadar, kalben
dilediğim her şey, Allah'a
şükür hep gerçekleşti.
Niyet çok önemli hayatta.
Kalbimizi iyi ile aydınlattığımız
zaman, niyetimiz de
öyle olur. 'Her şerde bir
hayır vardır' sözüne çok
inanırım.
EŞİMLE YİN-YANG GİBİYİZ
Evliliğiniz nasıl gidiyor?
Evliliğim çok güzel gidiyor. Her şeyden önce
eşim Sinan, en yakın dostumdur. 2003'ten
beri beraberiz, 15 yıldır evliyiz. Aile yapısı olarak
özelimizi özelimizde yaşamayı severiz.
Uzun süren evliliğin sırrı sizce nedir?
Hayatı her anıyla paylaşıyoruz. Aşk ve sevgi,
ilk günden farklı boyutlarda devam ediyor.
İlk günkü çocuksu duygudan ziyade şu an daha
olgun bir birlikteliğimiz var.
Eşinizle hayata aynı pencereden bakabiliyor musunuz?
Hayır, çok farklı karakterleriz. O akıl gözüyle,
ben duyguyla bakarım. Eşim çok sosyal
bir insandır ama iç dünyası kendine
aittir. Duygusaldır ama mantığı
daha kuvvetlidir. Birbirimizi
dengeliyoruz. Yin-yang
gibiyiz.
ÇOCUKKEN DİSLEKSİ OLDUĞUMU YENİ FARK ETTİM
Dönüm noktanız neydi?
Liseyi İsviçre'de yatılı okumak
benim için dönüm noktasıydı. İçe dönük
bir karakter olduğum için orada
kendimi deneyimleme şansını yakaladım.
Çünkü burada Melda Kamhi
idim. Orada özgüvenim arttı. Burada
çok kötü bir öğrenciydim.
Bu başarısızlığınızı neye bağlıyorsunuz?
Ortaokulda St. Michelle'de
Fransız Okulu'ndaydım ve dersler,
öğretmenler çok katıydı. Fransız
okulunda okumak, aile baskısıydı
diyebilirim. Bu arada 2 yıl önce kendi
kendime tanı koydum; ben çocukken
disleksiymişim. Bunu fark etmem,
yaşadığım bazı acabaların cevabı
oldu.
Teşhisi nasıl koydunuz?
Hayal dünyasına dalıyordum,
harfler karışabiliyordu, matematik
anlamda diskalsis dedikleri gibi kafamın
almadığı oluyordu. İsviçre'de
ise herkesin bir öğrenme sistemi
olduğunu keşfettim ve kötü bir öğrenciden
takdir alan bir öğrenciye
dönüştüm.
Eğitiminiz nasıl ilerledi?
İngiltere'de iç mimarlık okudum.
Ardından İtalya'da ve New York'ta 1
yıl resim eğitimi aldım.
Birçok ülkede yaşamışsınız, burası sizin için ne ifade ediyor?
İstanbul her zaman çok sevdiğim,
beni çok besleyen, her şeyi
içinde barındıran bir şehirdir. Burada
yaşamaktan çok zevk alırım.
Gezmeyi seven bir dünya insanıyım
ama İstanbul'daki yaşantımdan da
vazgeçmem.