Ülkemiz günlerdir doğal afetlerle mücadele ediyor. Bir yandan orman yangınları diğer yandan sel felaketleri hem bireysel olarak bizleri hem de toplumu derinden etkiledi. Afetlerin maddi boyutu bir yana manevi etkilerini de özellikle toplumsal psikoloji açısından göz ardı etmemek gerekiyor. Ben de içinden geçtiğimiz şu süreçte ardı ardına yaşadığımız afetlerin toplumsal psikolojideki etkilerini Uzman Psikolog Esra Ezmeci ile konuştum.
Ülkemizde yazın başından beri meydana gelen sel baskınları ve orman yangınlarının, sarılması zor yaralar açtığını belirten Ezmeci, sözlerine şöyle devam etti:
"Ruh sağlığı açısından bakıldığında ise bunları travmatik olaylar olarak ele almamız gerekiyor. Afetin doğrudan mağduru da olsak medyadan izliyor da olsak insanın en temel ihtiyaçlarından biri olan "güvenlik" ihtiyacımızı engelliyor. Yani zihnimizde tehlike alarmı çalıyor. Bu alarm da, bizlerin dış dünyaya ve geleceğimize karşı olumsuz inançlar geliştirmemize neden olabiliyor. Temelde önemli bir stres kaynağı olan bu afetler, insanlarda kaygı, korku, acı, üzüntü, öfke, bıkkınlık, çaresizlik ve yetersizlik gibi duygular uyandırıyor. Hem bu duyguların ağırlığı hem de sürekli tetikte olma hali zihnen ve fiziksel açıdan yoruyor. Uykusuzluk, yeme bozuklukları, genel anlamda tahammülün azalması gibi sıkıntılar yaşıyoruz.
Psikolojik olarak biliyoruz ki, bizi hayatta tutan, iyilik halimizi oluşturan en önemli etkenlerden birisi geleceğimize ve kendimize dair beslediğimiz "umut" duygusudur. Toplumun, bu yıkıcı etkilere fazlaca maruz kalması dünyanın güvenilir olduğuna dair inancımızın sarsılmasına, yaşama ve geleceğimize dair umutlarımızın azalmasına yol açabilmektedir. Bu sebeple, doğal afetlere karşı büyük bir özveriyle iyileştirme çabalarımız sürerken, toplumsal psikolojimizi de göz ardı etmemeliyiz. Bu yüzden özel hayatımız ve işimiz de bundan olumsuz etkilenebiliyor?"
ÇARESİZLİK ARTIYOR
Medya bu süreçte sizce nasıl bir yol izlemeli diye sorduğumda ise Ezmeci şunları söyledi:
"Gün boyu medyada bu tarz haberlerle karşılaştığımız için stres kaynağından sürekli beslenmiş oluyoruz. Kaldıramayacağımız, elimizden bir şeyin gelmediği birçok olaya şahit oluyoruz. Bu da travmamızı ve çaresizlik hissimizi artırıyor. Bu yüzden medyanın bu şekilde acı ve trajedi bombardımanına tutması doğru değil. Özellikle medya ve iletişim araçlarında bu yıkıcı etkilerin görsel olarak fazlaca sergilenmesi, çocuklarımızın da maruz kalabileceği platformlarda bu etkilerin yansıtılması dünyanın güvenilir olduğuna dair inancımızı sarsmakta, bu durumda ilerleyen süreçlerde hem bireysel hem de toplumsal olarak psikolojimizi olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Özellikle Türk halkı olarak birlik ve beraberliğe fazlaca önem veren, empati yeteneği fazlaca mevcut olan bir toplum olarak yaşanan bu olayları iyileştirirken, toplumumuzun ruh sağlığını korumak adına medya paylaşımlarına ve kişilerde oluşturabileceği olumsuz psikolojik etkilere dikkat edilmelidir."