Önceki gün Marmaray'da kullandığı asansöre tekme ve yumruklarla zarar vermeye çalışan şahıs, güvenlik kamerasına yansıdı.
Köpekler bile yediği kaba pislemiyor ama bisikletli şahıs hem Marmaray'ı kullanıyor, hem yaşlıların bindiği asansöre bisikletiyle giriyor, hem de asansöre tekme ve yumruk atıyor.
"Yapılırken Marmaray'a karşı çıkıyordu, şimdi hıncını asansörden alıyor" diyenler oldu..
2013 yılından itibaren milyonlarca yolcu tarafından kullanılan, İstanbul trafiğini rahatlatan bu teknoloji harikası taşıma sistemine, bir insan muhalif olduğu için zarar vermeye çalışır mı? Sırf mevcut hükümetin güzel bir proje hayata geçirmesine öfkelenip asansörü tekmeler mi?
Adamın psikolojik sorunları mı var, yoksa Marmaray'la bir alıp veremediği mi var, bilmiyoruz. Yakalanırsa derdi neymiş öğreniriz artık.
Eğer bu şahıs yakalanırsa, kamu malına zarar vermek suçundan Marmaray'da çalıştırılmalı.
Olmadı Marmaray'ın kapısında beklesin, gelenlere kolonya ikram etsin.
Bedava film reklamı yaparsan...
Yerli yapımcılar, bir filmi vizyona sokacakları sırada, ilk önce yazarlara seti gezdirirler. Sonra basın toplantısı düzenlenir, muhabirler gelir.
Daha sonra oyuncularla röportajlar yapılır. Fragman, gazetelerin internet sayfalarında yayınlanır.
Sinema eleştirmenleri filmi değerlendirir. 'Film gişe rekoru kırdı, büyük iş yaptı' diye haberleri yapılır. Film kötüyse, genelde eleştiri yazısı içeride kalır, birinci sayfaya bile spot verilmez.
Tüm bu aşamalarda yerli sinemacı, gazetelerden ve internet sayfalarından genelde büyük destek görür. Ama yapımcı gider, reklamı sosyal medyaya verir, bilboardlar'a afiş koyar.
Özellikle son dönemde yapımcılar, gazetelere ilan vermemeye başladı. Büyük bütçeli yapımlar bile, gazetelerin internet sayfalarına dahi ilan vermiyor artık. Eleştiri yazıları hariç, gazetelerde çıkan her şey zaten filmin reklamı gibi... Yapımcı niye sana ilan versin ki? Sen filmin bedava reklamını yapıyorsun zaten!
Sadece sinema değil; otomotivden yeme içmeye, teknolojiye kadar birçok sektörde gazeteler, haber diye tanıtım bülteni olarak kullanılıyor!
Bari tanıtım tadında haberleri paralı yapalım da, sosyal medya fenomenleri yerine gazeteler kazansın.
Okula bile karşı!
Türkiye'de Almanya'ya bağlı olarak eğitim veren üç Alman okulu var. Türkiye de Almanya'da okullar açmak istiyor ve bununla ilgili olarak yaklaşık altı aydır görüşmeler yapılıyor İlk itiraz Sol Parti milletvekili ve Türk-Alman Parlamenterler Grubu Başkanı Sevim Dağdelen'den geldi. "Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya'daki toplumu kutuplaştırıp bölüyor" diye başlayan zehir zemberek bir açıklama yapıp bu okulların açılmasına karşı çıktı. Kadının karşı çıktığı şey eğitim!
İsteyen gurbetçilerimiz, çocuklarını Türk okullarına yollayabilecekler. Bunda ne kötülük olabilir ki?
Dağdelen'i tanıyanlar elbette bu açıklamaya şaşırmadı.
Ruhunu PKK'ya satmış bu kadın, Türkiye'nin kötülüğü için elinden geleni yapıyor. Ne yazık ki, gurbetçi kardeşlerimiz bazen PKK için çalışan hainlere bilmeden Türk diye oy veriyorlar!
Kimlik fotokopisi vermeyin
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında, artık oteller konaklayan misafirin kimlik fotokopisini alamayacak. Otel yöneticileri, konukları resepsiyonda bekletmemek için pratik olsun diye kimlik fotokopisi aldıklarını söylüyor.
TC kimlik numarasını bilgisayara yazmak mı, yoksa nüfus cüzdanının fotokopisini çekmek mi daha kolay?
Güvenlik açısından hukuki bir işlem yapılması gerekirse, zaten TC no'dan her şey öğreniliyor. Gerekli gereksiz birçok işlemde kimlik fotokopisi almak gibi saçma bir uygulama var. Kimlik fotokopisi vermek, tüm kişisel bilgilerini paylaşmak demek. Bazen online ödeme yaparken tam doğum tarihiniz, babanızın adı gibi sorular da soruluyor. Kimlik fotokopisinden dolandırıcılık yapanlar, adınıza şirket açanlar bile oluyor!
Bence çok gerekmedikçe TC no'nuzu bile paylaşmayın.
Ayakkabı alıyorsun, kasiyer TC kimlik numarası istiyor! Ne alaka?