Siz bakmayın bizim başlığa. Mafyanın ne fazileti olacak ki? Su testisi su yolunda kırılır. Kılıçla yaşayan kılıçla ölür. Gelin görün ki bizim mafya dizilerindeki arkadaşlar pek bir özenilesi... (!) Madde madde yazayım, belki siz de bana katılırsınız.
Bir kere acayip bir dokunulmazlıkları var. Hapse girdiklerinde en fazla bir hafta içeride kalıyorlar. Sokak ortasında makineli tüfeklerle yarım saat çatışmalarına rağmen asla polis yüzü görmüyorlar.
Hepsi sahura kalkıyor, oruç tutuyor, iftar yapıyorlar. Ama çekirdek çitler gibi de adam öldürüyorlar. Aralarında alkol kullanan yok. Uyuşturucu kaçakçısı bile sadece çay içiyor. Ama bütün mahalleyi eroine boğmakta bir sakınca görmüyor.
Her hafta en az iki-üç adamları öldürülüyor. Ama içlerinden birinin bile ailesi "Ne oldu bizim çocuğa? Sizin yanınızda çalışıyordu, birden ortadan kayboldu" diye sormuyor. Resmi makamlar ise onları sadece nüfustan düşmekle yetiniyor. Hiçbir hukuki takibat yok. Sanırsınız o ölen adamlar ağaç kovuğundan çıkmışlar.
Hepsi de acayip hızlı otomobil kullanıyorlar. Kovalamaca sahnelerinde trafiği birbirine katıp, aracın camından hasımlarına mermi yağdırıyorlar ama trafik cezası bile yemiyorlar.
Mafyacıların tamamı filozof. Özlü söz söylemekte üzerlerine yok. Hepsi türkü aşığı, ellerinden kitap düşmüyor.
Ayrıca harama da uçkur çözmüyorlar. Hasımlarının eşlerine, kızlarına bile yan gözle bakmıyorlar. Hatta annelerinin, babalarının, eşlerinin sözünden çıkmıyorlar. Odaya bir büyük girse saygıyla ayağa kalkıyorlar filan... Demem o ki; dünyanın en saygın, en saygılı, en kültürlü mafyası bizde. Kıymetini bilelim... (!)
Bravo A Spor
Süper Lig'den sonra Ziraat Türkiye Kupası'nın da kazananı Beşiktaş oldu. Her ikisini de bileklerinin hakkıyla alan Karakartal'ı gönülden kutluyorum. İkinci kutlamam ise Atv ve A Spor'a... Sezon boyunca kupa maçlarını neredeyse kusursuz bir şekilde ekrana taşıdılar. Pek çok maçta ligin yayıncı kuruluşuna adeta 'Maç nasıl yayınlanır?' dersi verdiler. Spor müdüründen yönetmenine, muhabirinden yorumcusuna kadar hepsini kutluyorum.
Bu arada final maçının yorumcusu sevgili Erman Toroğlu'na özel bir tebrik. Yorumlarında hep yazıp söylerdi, "Kaleciler havlularını kale ağlarına asmasın, rakibe hedef gösteriyorlar" diye... Beşiktaş'ın ikinci golünde aynen öyle oldu. Rosier çaprazdan o havluyu hedef aldı ve rakip kaleci Boffin'in kale içine astığı havluyu tam ortasından vurup, golü attı.
İşte Erman Toroğlu farkı...
Televizyonlar da tam kapandı
Koca bayram geçti, televizyon kanalları yine sınıfta kaldı. TRT Müzik dışında bayram için özel hazırlık yapan yoktu. Ne bir eğlence programı, ne neşeli bir şov... Hatta dizilerin, şov programlarının bile pek çoğu eski bölümleri dayadı ekrana...
Halbuki herkes evdeydi. 17 gün boyunca çaresizce burnunu ekrana dayamış, renkli camdan medet umuyordu. Ama nerdeee?
Onca dijital platform vardı mesela... "Kapanma süresince herkes bizi ücretsiz izleyebilir" diyen bir babayiğit çıkmadı aralarından. Örneğin Bein Connect çıksa, "Evinizde sıkılmayın, tüm sinema, dizi ve belgesel kanalları her abonemize açık. Hatta son hafta şampiyonluk düğümünü çözecek tüm maçlar bedava" dese ne olurdu? Olacağı belli. Herkesten koca bir "Helal olsun" alırlardı. Televizyon dünyasında paranın her şey olmadığına inandırabilirlerdi belki hepimizi. Yapmadılar...
Gaf'let kürsüsü
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İsrail zulmüne karşı adeta tek başına savaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Netanyahu'ya benzeterek siyasi hayatının en büyük hatasını yaptı.
Zap'tiye
Balık yağı içmek hafızayı güçlendiriyormuş. Yahu siz değil miydiniz zavallı hayvanları 'balık hafızalı' diye aşağılayan?
Ne demiş?
"Müşteriyi kazıklamanın 'Ticari Zeka', halkı sürekli kandırmanın 'Siyasi Zeka', ambulans arkasına takılmanın 'Pratik Zeka', şike yaparak kazanmanın 'Sportif Zeka', iyi niyeti suistimal etmenin 'Kıvrak Zeka' olarak algılandığı bir ülkenin zekaya değil, ahlaka ihtiyacı vardır." (Sosyal medyadan - 1bilginizvar)