Londra'nın ara ara yağmurlu Soho arka sokaklarından, birkaç gün önce kar yağışı görmüş şaşkın İngilizler'in arasından en yeni gezme tozma raporu ile karşınızdayım. Üç günlük şehir rehberi de size benden hediye... Londra'da günde en az 20 bin adım yürüdüğüm için ne var ne yoksa yedim! Hiç de pişman değilim. Nisan ayının ortasına yaklaşmadan, doğum günüm öncesinde fazlalıklarımdan kurtulacağım, söz! Şimdi gelelim Londra'da olup bitenlere...
Soho House'cuların Greek St.'deki ilk üyelikli kulübü baştan sona yenilenmiş. Çok katlı binanın her yerinde yeni bir detay gözünüze ilişiyor. Burası brunch saatleri için ideal. Bloody Mary'sine doyamıyorsunuz. Hemen yanıbaşındaki Kettner's Townhouse ise üyelik gerektirmeyen, çat kapı gidebileceğiniz bir adres. Burası hem otel, hem restoran, hem de bar. Piyanonun çevresindeki masalara kurulun ve beş çayının tadını çıkarın. Flörtleşme ve ilk randevu için de ideal bir mekan. Geçtiğimiz ay yenilenerek açılan bu iki mekanın, uzun bir aradan sonra Soho bölgesine heyecan getireceğini tahmin ediyorum. Yaratıcısı Nick Jones'a alkış!
FAVORİ SUŞİ BARIM
Londra kulüplerine pek sempati duymam; genellikle R&B ve hiphop ağırlıklı müzik yapılır. O müziğin kafası da bana ağır gelir. Ancak Knightsbridge'de yer alan Ours; Mikonos, Ibiza ve İstanbul'da performans sergileyen etnik-elektronik müziğin popüler ismi DJ Satori'yi geçtiğimiz pazar misafir etti. Londra'daki eğlence mekanlarında hakim olan kültürün aksi yönde bir akşamüstü partisi düzenleyip ters köşe bir işe imza attılar. Gece yarısına kadar devam eden partideki yaş ortalaması 20 olsa da, müziğin ritmine kapılıp etrafı pek umursamadım ve yeni tanıştığım Türk öğrencilerle çılgınlar gibi dans ettim. Mekanın botanik kış bahçesi tadındaki dekorasyonu çok ferah ve özgürlük hissi veriyor.
Türk markası Ali Ocakbaşı, Amsterdam'ın ardından Viyana'da da bir şube açmıştı. Şimdi de Londra Leicester'da kapılarını açtılar. Kebabın en sevilenlerini bulabileceğiniz mekanın önümüzdeki günlerde resmi açılışı yapılacak. Ben herkesten önce gidip yerinde gördüm. Şaşırtıcı bir kalabalık ve talep vardı.
Marylebone'da yer alan gizli, birkaç masalık, ufak tefek suşi ve Japon tapas restoranı Dinings'e mutlaka gidin. Birkaç gün önceden yerinizi ayırtın. Mekanın girişinde yer alan suşi bar benim favorim. Gözünüzün önünde hızlıca hazırlanan suşileri midenize indirirken, kişi başı bin lirayı gözden çıkarın arkadaşlar!
Knightsbridge'deki birçok restoran ve barın nargile servisi yaptığını biliyoruz. Ancak bundan sıkılan bir kesim var. İşte o bölgede takılan, Harrods'ta alışveriş sonrası soluklanmak isteyenlere önerim, yeni açılan Harry's Dolce Vita. Dekorasyonu ve mönüsü ile ideal bir brasserie. Özellikle mekanın dışındaki masalarda saatlerce vakit geçirebilirsiniz. Bizim Nişantaşı Brasserie tadında...
Londra'da yenilenen veya yeni açılan birçok mekanın dekorasyon ögelerinden biri şömineler... Pek çok mekanın ortasına bir şömine kondurulmuş mutlaka. Dikkat ederseniz, İstanbul'da Levent'teki Set ve Nişantaşı'ndaki Duo'da da bu detay var. Mekan tasarımcılarına duyurulur; şömine, çok sıcak bir fikir. Saatlerce başında oturabilirim...
Tate Modern'de, son gününü yakaladığımız, ünlü ressam ve heykeltıraş Modigliani'nin sergisine gittik. Bundan sonra eserleri sergilenecek isim ise Picasso... 8 Mart-9 Eylül'de Picasso'nun eserlerini görmek için Tate'i ziyaret edebilirsiniz. Fotoğraf çekmek yasak, denemeyin!
Ortadoğu mutfağının yükselişini kabul ettik. Hangi yörenin lezzeti varsa yedik, içtik, tükettik. Şimdilerde özellikle İsrail mutfağı yükselişte. The Palomar isimli restoranda pazar/pazartesi bile yer bulmak neredeyse imkansız. Arap, Ortadoğu ve Akdeniz mutfağında tüketilen malzemelerle hazırlanan mönü, damak tadınıza çok uzak kalmayacak ve tanıdık yemekler hemen gözünüze çarpacak.