Galatasaray'ın yeni kalecisi Fatih Öztürk'ün haberini Günaydın'da okudunuz mu? Beyefendi (!) gece alemlere dalıp, resmi olarak evli bir hanımla görüntülenince magazin muhabirlerine yakalanıyor. Sonra da başlıyor yalvarmaya: "Yapmayın, etmeyin, basmayın o fotoğrafı, mahvolurum, biterim" diye... Günaydın'ın acar muhabiri Gökhan Gökduman da her zaman olduğu gibi görevini yapıyor ve haberini, fotoğrafını yazı işlerine teslim ediyor. Günaydın bunu manşetine taşıyınca, ertesi gün bizim kaleci tehdide başvuruyor. Defalarca aradığı muhabirimize tehdit mesajları atıyor, "Bunun bir sonucu olacak" diye... Nasıl bir sonucu olacak, çok merak ediyorum. Kamuya açık bir alanda fotoğraf çeken gazeteciye yasal bir yaptırım olamayacağına göre Fatih'in ağzında gevelediği 'sonuç' besbelli... Gökhan kardeşime naçizane tavsiyem, hemen bir tehdit ve hakaret davası açması. Çünkü artık her olumsuzlukta basın mensuplarını hedef tahtasına oturtma alışkanlığına bir son verilmeli. Gazeteciler, giderek ahlak fukaralığına düşen şov dünyasının günah keçileri değildir. Gökhan Gökduman da sadece ve sadece mesleğini icra etmiştir. Bundan sonra söz; Gazeteciler Cemiyeti'nde, Magazin Gazetecileri Derneği'nde... Bakalım onlar görevlerini yapacaklar mı? (Ben yazıyı gazeteye yolladıktan sonra Magazin Gazetecileri Derneği kınama mesajı yayınladı)
Kaleci Fatih'e gelince... Daha lig başlamadan golü yedi. Burası da yattığı 'ters köşe' olsun!..
Neremizden vurulmadığımıza bakalım
İkinci Dünya Savaşı döneminde, İngiliz donanması seferden geri dönen uçakların nereden vurulduklarının istatistiğini çıkarmış ve ortaya bu görüntü çıkmış.
ilk başta bu kurşun delikleri olan yani uçakların en çok hasar alan bölgelerini zırhlamayı düşünmüşler. Sonra Macaristan doğumlu Yahudi istatistikçi Abraham Wald karşı çıkmış. Uçağın burun bölgesi, motorları ve orta gövdesi yani kurşun izi olmayan yerlerin zırhlanması gerektiğini söylemiş. Abraham Wald'ın fark edip diğerlerinin farke demediği şey; bu uçaklar o bölgelerden hasar aldıkları için düşmemiş. Hasar almadıkları yerlerden vurulmadıkları için eve geri dönebilmeyi başarabilmiş. Wald, kurşun izi olmayan yerlerden vurulursa uçağın geri dönme şansının olmadığını söylemiş. İşte bu fenomene 'Survivorship Bias' deniyor.
Bu teoriyi, Koronavirüs salgını için alınan önlemlere uyarlayabiliriz. Hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını gözardı etmenin büyük bir mantık hatası olduğunu görelim lütfen.
Yürü ya Walison!
Walison Fonseca... 34 yaşında Brezilyalı MasterChef yarışmacısı. 3 yıldır Türk sevgilisiyle ülkemizde yaşıyormuş. Geçen hafta ne yazık ki yarışmadan elendi. "Ne yazık ki" diyorum, çünkü yakışıklılığı, sempatikliği ve iyilikseverliğiyle hem seyircinin, hem de jürinin kalbini kazanmıştı. Meğer Walison aktörlük de yapıyormuş. Naçizane tavsiyem, Walison'un acilen atv'deki 'Gençliğim Eyvah' dizisine bizim gurbetçi gençlerin arkadaşı olarak katılması. Kırık dökük Türkçesi, genç kızların gönlünü çelen yakışıklılığıyla yerine 'cuk' oturur vallahi...
Şeref kürsüsü
Yolda buldukları yüklü miktardaki dövizin sahibini, başvurdukları Müge Anlı ile Tatlı Sert'te bulup teslim eden Uçak ailesi, hepimize "İnsanlık ölmemiş" dedirtti.
Zap'tiye
Şarkıcı Yunus Bülbül, katıldığı bir programda "Müslüm Gürses'i, Muhterem Nur öldürdü" dedi. Eskiden ölmüş ünlülerin ardından Fatiha okunurdu. Şimdilerde ilmek ilmek iftira dokunuyor...
Ne demiş?
"Herkes için her şey olmak istersen, hiç kimse için hiçbir şey olamazsın." (MasterChef'te Somer Şef'in öğüdü)