Madem ömrümüz televizyon başında geçiyor, liderimizi de televizyon sayesinde seçeceğiz değil mi? Televizyon ve radyodan önce mitingler önemliydi.
Hatta o da yetmezdi, liderler seçim turlarında köy köy, kahvehane kahvehane dolaşır, kendilerine seçmen bulurlardı.
Çok çok bildiri dağıtır, afiş astırırlardı.
Ama şimdi öyle mi? Ses tonuna, ceketinin rengine, kravatının desenine, mimiklerine, jestlerine, vücut diline, saçına, başına ve hatta program öncesi yapılan stüdyo makyajına bile dikkat edeceksin. Çünkü televizyon, cilalı imaj devrinin aynası. Baksanıza, koskoca ABD bile yeni başkanını televizyon tartışmalarıyla seçiyor.
Peki bizim liderlerin televizyon imajı ne? 35 yıldır televizyonla ilgili kalem sallayan biri olarak, kendimi bu konuda birkaç kelam etmeye yetkili hissediyorum.
BAHÇELİ OKUYOR
MHP Lideri Devlet Bahçeli'den başlayalım. Çok nadir gülen o asık yüzü, en büyük handikapı. Ciddiyet ile somurtmanın aynı şey olmadığını kurmaylarının ona izah etmesi şart.
Bir de fazla konservatif.
Kruvaze ceket giyip, kendisinin klasik sandığı eski otomobillere binmesi, özellikle genç seçmen üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor.
Tamamen metne bağlı konuşması, hatta konuşuyor gibi yapıp sürekli okuması, hanesine eksi yazıyor. Evet, her lider metne tabi konuşuyor ama onlar tonlamaları ve araya serpiştirdikleri doğaçlama ifadelerle konuşmalarını canlı tutmayı başarıyorlar.
Bahçeli ise sadece 'okuduğu' için ortaya monoton bir konuşma çıkıyor. Ses kontrolü ise son derece zayıf. Çok bağırdığı zaman sesini yitiriyor. Üst solunum yollarıyla ilgili muhtemel bir sorun ise onun sık sık öksürüğe boğulmasına sebep oluyor. Bu konuda mutlaka uzman yardımı almalı.
MONOTONLUK VAR
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu için fazlaca bir yoruma gerek yok. Bürokrat alışkanlıkları onu hitap konusunda sınırlıyor. Hep bildiriyor ya da açıklıyor. Konuşmalarını bir türlü halkı yakalayacağı 'sohbet' düzeyine çıkartamıyor. Hitap ettiği kitle ile bağ kuramıyor.
Bunda kişilik özelliklerinin etkisi olduğu kadar, eline tutuşturulan içerik ve sunum açısından son derece 'zayıf' metinlerin de payı büyük. Eminim onu takip eden muhabirler, konuşmalarından 'manşet' çıkarmakta bir hayli zorluk çekiyorlardır. Zira 'muhalefet' denilince hemen hepimizin aklına gelen ilk cümleleri ve beylik ifadeleri tekrarlamaktan öteye gidemiyor.
Bahçeli nasıl ciddiyet ile somurtmayı birbirine karıştırıyorsa, Kılıçdaroğlu da tevazu ile sıradanlık ve renksizliği ayırt edemiyor.
DEMİRTAŞ TUTARSIZ
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, hitabet gücü en kuvvetli liderlerden biri.
Konuşmalarını cazip örnekler, benzetmeler ve esprilerle süslemesini beceriyor. Ancak konu tutarlılığa gelince, sınıfta kalıyor.
Terör örgütleriyle arasına bir türlü mesafe koyamadığı için kitle partisi olamamanın sıkıntısı ve telaşı her konuşmasına yansıyor. En bariz terör olayını kınarken bile zorlandığı, vücut dilinden hemen anlaşılıyor.
Bu da güvenilirlik katsayısını düşüren bir etken. Demirtaş'ın tutarsızlığı, giyim kuşamına da yansıyor. Kimi gün son derece sıradan ve rahat, kimi gün taverna şarkıcılarını kıskandıracak parlak, janjanlı takım elbiseler içinde. Saz çalması ilk başlarda kendisine sempati kazandırmış gibi görünse de, bunu oy sağmak için kullanılan bir araca dönüştürdüğü için sazın sapı sürekli seçmenin gözüne batıp duruyor.
YILDIRIM'IN HANDİKAPI
AK Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım, pek çoklarının üzerinde görüş birliğine vardığı gibi uzun süredir hasreti çekilen yumuşak ve esprili üsluba sahip, hitap ettiği kitleyi rahatlatan ve güven veren bir lider. Türkiye'nin son yıllarda en başarılı hizmet sektörü olan ulaştırmada elde ettiği kişisel başarılarını, hemen her konuşmasında işleyerek, 'Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz' demeye getiriyor. Seçmeni etkileyen bir başka özelliği ise takım oyuncusu olduğunu, partisine ve onun kurucularına sevgi, saygı ve bağlılığını her fırsatta dile getirerek partisinin bütünlüğüne ve geneli kavrayıcı etkisine hizmet ediyor olması.
Ancak Yıldırım'ın da hitabet konusunda iki önemli handikapı var. Uzun konuşmalarda sesi fiziki kayba uğruyor. İkincisi; bazen güler yüzlü lider iltifatlarının fazla etkisinde kalıp, kendisini espri yapmaya mecbur hissederek, asıl vurgulaması gereken konudan uzaklaşıp dikkatleri o konuya odaklamakta güçlük çekiyor.
ERDOĞAN'IN DERSİ
Konu hitabet, karizma ve etkileme gücü olduğunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan söz etmemek olmaz. Bana göre, televizyonun görsel gücünü en iyi kullanan lider. Halkın içinden gelen, geldiği yeri unutmadığını da her fırsatta gösteren, bir taksi durağına dalıp esnafla çay içmekten 'gerçekten' keyif aldığı belli olan, bir çocuğun yanağını okşarken gözü dolan, yakın arkadaşının cenazesinde hıçkırarak ağlayacak kadar 'sahici', gerektiğinde camide Kuran okuyan, yeri geldiğinde bir sanatçının türküsüne eşlik eden Cumhurbaşkanı, 'halk adamı' olmasının semeresini, 15 Temmuz gecesi 'halkını arkasına alarak' gördü.
Erdoğan, sadece etkileyici bir konuşma yeteneğine sahip değil, üstün 'yöneticilik' vasfını ekran önünde de sergilemekten çekinmiyor.
Onu en son Konya'daki toplu açılış töreninde izledim.
Konuşmasının ortasında, rejiyi uyarıp, "Tesisi şöyle genel planda gösterelim de ne dediğim daha iyi anlaşılsın" dedi. İşte 'etkinlik kontrolünün' kitaplara konu olacak bir örneği...