Adam kıza etmediğini bırakmadı. İlgisizdi, bencildi, kaprisliydi, sözünde durmadı.
Kız adamı bıraktı. Adam da sanki bu anı beklermiş gibi kayıplara karıştı.
Sonra aradan zaman geçti. Adam bir gece ansızın aradı. Bütün suçu kıza yükleyip kafaya soru işaretleri dikip gitti.
Şimdi kızımız hafıza kaybına uğramış gibi her şeyi aşktan zannediyor. Bu birinci hikaye.
Gelelim ikincisine.
Kız güzel, genç. Ama kız zor. Hep ona, hep ona istiyor. Adam sessiz ama gergin.
Arkadaşları kızı pek adama yakıştıramıyor.
Ama adam ses etmiyor. Kız istiyor. Adam susuyor. Kız mızmızlanıyor. Adam geriliyor.
Bu iş öyle devam ediyor. Kimse anlam veremiyor, onlar yürüyor.
GERÇEĞİ REDDETMEK
Şimdi üçüncüsü
Kadın adama takmış. Sanıyor adam onun.
Ama abi sokaklarda! Diyelim başka kafalarda, aşklarda. Uğruyor kadına arada sırada. Hani aklına eserse. Adam kendi dünyasında.
Ama dedim ya takmış kadın. İnanmış. İlle de adam onun olacak filmin sonunda. Olacak mı? Olsa doyuracak mı? Beklemeye değer mi? Zamanına kıymaya değer mi? Neyse...
Anladınız siz. Ama ben bu aşk olayını anlayamıyorum. İnsan nasıl kendinden geçiyor, nasıl ne yaptığını bilmiyor ve sonradan nasıl da pişman oluyor değil mi?
Facebook'ta yalandan 'Yıkılmadım ayaktayım' iletileri döşenmek...
Ayrılmamak için kendine yakışmayan taklalar atmak... Gerçeği görmeyi, kabullenmeyi reddetmek... Olmasını istediğine göre adamı ve durumu yorumlamak....
SANA ASLINI UNUTTURUYOR
Diyelim; onunla barışmak istiyorsan "Ama ben de şöyle şöyle yaptım, aslında o çok iyidir" gibi cümleler kurmak...
Bitirmek istiyorsan da "O bana neler neler yaptı, pis, adi!" gibisine sebepler bulmak.
İşte kurban olduğumun aşkı böyle bir saçmalık. İstemekle nefret etmek arasına sıkışmış duruyor. Kurban olduğumun aşkı böyle bir şuursuzluk; sana aslını unutturuyor.
Seni senden ediyor. Olmayacak duaya amin dedirtiyor, hiç girmeyeceğin sokaklara sokuyor, seni tanınmaz bir hale getiriyor. Kurban olduğumun aşkı... Yine de onsuz olmuyor.