Toroslar, dünyada kızılçamın en yoğun görüldüğü alanlardan biri. Bazı bilim insanlarına göre yanan alanlara ağaç dikilmesine bile gerek yok, çünkü doğanın bir dengesi var. Kızılçam yanan alanlarda yeniden, kolayca ortaya çıkıyormuş. Yangın sonrasında Kızılçam kozalaklarındaki tohumlar külün içine düşüyormuş. Bu tohumlar yangını takip eden bahar ayında çimlenip, daha çok fidanın ortaya çıkmasını sağlıyormuş. Özetle bazı uzmanlar kamuoyu baskısı yüzünden Türkiye'de yanan ormanlık alanların hızlı ağaçlandırılmasını doğru bulmuyor.
Benim gibi bazı yazarlar bu uzman görüşlerine hak verip köşelerine taşıdı.
Gazetemizin deneyimli muhabirlerinden Zeynel Yaman ve başarılı foto muhabiri Murat Şengül orman yangınlarını yerinde takip edip, önemli haberlere imza attılar.
KİTAP DEĞİL HAYAT
Yaman şöyle bir tweet paylaştı: "Uzmanların 'Akdeniz'deki yangınlar sonrası hemen kendini toparlar ağaçlar yetişir' sözlerini, Toroslar'daki köylülere sordum.. '40 yıl önce biz diktik o ağaçları, en az bir kaç ay suladık çevresini temizledik. 1997'de 2007'de yanan ormana gidip baksınlar yeniden olmuş mu?.. Biz yine dikeceğiz bakacağız orman olacak, bu iş kitapla değil hayatla öğrenilir' dediler."
Ee şimdi kime inanacağız? Ormanın içinde büyüyen, ormanın dilinden anlayan köylülere mi, yoksa bilim insanlarına mı? Güzel bir tartışma konusu aslında. Yaman, haber için sahada olmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlattı bizlere. Ortak akılla yanan ormanlar için en etkili tedaviyi bulacağız inşallah.
***
GERÇEK KAHRAMAN
■ Yangın yönetim merkezi: Tehlikedeysen aracı terk et. Helikopter gelecek su atacak!
■ Arazöz'ün içindeki orman işçisi Özgür: Onlar gelmeden gitmem ben buradan, helikopter gelsin su atsın...
■ Yangın yönetim merkezi: Özgür, Özgür helikopter geliyor, helikopter geliyor... Sen aracı terk et... Boşalt... Güvenli bölgeye kaç...
■ Özgür: Ben anlamam ağabey güvenli bölgeden. Bunda 80 milyonun hakkı var... Ben bunu bırakmam son dakikaya kadar...
Ve bu anons o an araçta bulunan orman işçilerini gözyaşlarına boğdu… Anonsun ardından alana kısa sürede helikopterle müdahale edildi, büyük tehlike atlatan işçiler yangına müdahaleye devam etti.
İşte bu vatanın her karışında Özgür gibi gerçek kahramanlar olduğu için sırtımız yere gelmiyor.
Özgür kardeş, Allah senden razı olsun.
***
İYİ Kİ VARSINIZ
Marmaris ilçesine bağlı Turgutköy'de çıkan yangın, Aydın'dan gelen itfaiye ekipleri müdahalesiyle kontrol altına alındı.
Yangını söndüren ekipler araziden geri dönüşünde ise köy halkı onları alkışlarla bağırlarına bastı. Harika görüntülerdi.
Bu alkışlar aynı zamanda görevli, gönüllü orman yangınlarını hayatlarını ortaya koyarak söndürmeye çalışan herkes içindi.
Yangınla mücadelede hayatını kaybeden görevli ve gönüllü bütün vatandaşlara borçluyuz bu ormanları! Onların hatırası için yanan ormanlara tek bir çivi bile çakılmayacak, yine bahar gelecek, ağaçlar yeşerecek inşallah.
***
YETMEZ AMA EVET!
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Vatandaşımızı korumak için aşı olanın yanında aynı uçakta, aynı otobüste, aynı sinemada ya da tiyatroda oturacak olan kişinin o virüsü taşıyıp taşımadığını öğrenmek için PCR testi isteyebiliriz" dedi.
Bazı ülkeler bu uygulamaya başladı. Aşı sertifikasını ya da son iki günde yapılmış PCR testi sonucunu göstererek kapalı alanlara giriş yapılıyor.
Koca ayrıca testin ücretsiz olacağını ama öyle hızlı kitlerle yapılan testlerden de olmayacağını, devlet hastanesinden iki gün arayla alınacağını belirtti. Toplu taşımayı kullanmak, AVM'ye girmek için kaç kişi, iki günde bir devlet hastanesinde test olma zahmetine katlanır? Test zorunluluğunun başlatılması bile aşı olmayan birçok insanın kararını değiştirebilir.
Haberle ilgili yorumlara baktım bir aşı karşıtı aynen şunu yazmış: "İsterlerse AVM'lere almasınlar, oraya almasınlar buraya almasınlar. Kendileri bilir. Ufak tefek çözüm üretiriz. Zararlı onlar çıkar."
Bu nasıl bir zihniyet? Şimdi bu aşı karşıtı fanatikle, aşılarını olan bir mi?
Mevcut uygulamalar kendini ve toplumu korumak için aşı olan, maskesini takan, sosyal mesafeye uyan duyarlı vatandaşlar ile aşı yaptırmayıp hem kendini hem de toplumun sağlığını riske atanları aynı kefeye koyuyor!
İki günde bir PCR testi için "Yetmez ama evet" diyorum.
***
VANDALLAR YÜZÜNDEN DOKTORLAR KAÇIYOR!
Şanlıurfa Birecik Devlet Hastanesi'nde, güvenlik görevlileri ile maskesiz içeri girmek isteyen hasta yakınları arasında tartışma çıktı. Hasta yakınları, güvenlik görevlilerine sopa ve tekmelerle saldırdı. Sekiz güvenlik görevlisi yaralandı.
NE DESEK BOŞ
Sağlık çalışanlarından sonra güvenlik görevlilerini de dövmeye başladı bu vandallar! Hem hastane gibi riskli bir kapalı alanda maske takmamışlar hem de uyaranları hastanelik etmişler.
Ne desek boş, yazmaya bıktık artık!
Yurt dışına giden doktorların sayısının artmasında bu vandalların da payı var. Özveriyle çalışıp bir de bu magandalardan dayak yemek koyar insana! Avrupa ülkeleri de bizim doktorları hemen kabul ediyorlar. Çünkü Türkiye en iyi kaliteli doktor yetiştiren ülkelerden birisi. Uzman bir doktoru yetiştirmenin devlete maliyeti ne kadar acaba? Avrupalılar bedavaya en yetenekli doktorlarımızı kapıyorlar!
Defalarca yazıldı, uyarıldı, yasada cezalar artırıldı ama sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar bitmiyor.
Sağlık çalışanlarına ve onları koruyanlara saldıranlar sağlık hizmeti almaktan mahrum bırakılmalı diyenler var! Ama insan haklarına aykırı bir öneri bu. Hipokrat Yemini "Düşmanını bile tedavi edeceksin" der.
Sağlık çalışanlarına saldıranlara kamu hizmeti cezası verilmeli. Boyunlarına "Ben sağlık çalışanına saldırdım" yazısı asılıp, hastanelerde temizlik işçisi olarak çalıştırılmalılar. Doktorun, hemşirenin çayını da onlar getirsin!
***
Altyazı
"Saçını kestiren bir kadın hayatını değiştirmek üzeredir." (Coco Before Chanel)