Ünlü çizgi roman şirketi DC Comics, Clark Kent'in (Süpermen) oğlu yeni Süpermen Jon Kent'in biseksüel olacağını açıkladı. 9 Kasım'da raflardaki yerini alacak 'Superman: Son of Kal-El' adlı hikayede Jon Kent; LGBT hakları, göçmenlik, iklim değişikliği gibi çağımızın konularıyla uğraşırken, erkek gazeteci Jay Nakamura ile romantik ilişki yaşayacak.
Sakızlı, pembe paspaslı, gözlüklü yazar Nakamura, ilk olarak serinin üçüncü sayısında, yeni görevinde zorlanan Kent'in dayanabileceği bir omuz olarak ortaya çıkmıştı.
Beşinci sayısında, Kent, Nakamura'ya ilgi duymaya başlamıştı. 9 Kasım'da bu ilgi aşka dönüşecek.
Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında da Batman çizgi romanlarındaki Robin karakteri biseksüel olarak okuyucuların karşısına çıktı. 'Aquaman' da bu yazın başlarında eşcinsel süper kahramanı tanıttı ama hiçbiri Süpermen'in oğlu kadar tartışma yaratmadı. DC Comics, kartlarını açtı, artık süper kahramanlarından bazıları eşcinsel ya da biseksüel olacak. Bu değişiklik yakın zamanda DC Comics'in kahramanlarının film ve dizilerine de yansıyacak. Bu çok radikal bir hamle.
ÇOCUKLAR ETKİLENİR Mİ?
Yeni Süpermen'in biseksüel olması ABD'de Cumhuriyetçiler ile Demokratları da karşı karşıya getirdi. Cumhuriyetçiler, Amerikan popüler kültürünün en ikonik karakteri Süpermen'in oğlunun da babası gibi olmasını istiyor. Demokratlar ise "Biseksüel olmasında bir sorun yok" diyor.
Bize fikrimizi soran yok ama DC Comics ne yapmak, nereye varmak istemektedir diyerek Türkiye'deki tartışmayı başlatalım...
Kişisel görüşüm şu; insanların cinsel yönelimleri kendi özel hayatlarını ilgilendirir. Bu konuda kimsenin kimseye bir şey söylemesi ya da diretmesi olamaz. Ancak çocuklarımızın çok sevdiği süper kahramanların yavaş yavaş eşcinsel, biseksüel yapılmaları tartışılması gereken radikal bir değişiklik. Çocukların kafaları karışabilir! Bu konuyu pedagoglar ve psikiyatrlar da tartışmalı.
Bir diğer soru da; başta çocuklar olmak üzere milyarlarca insanın sevdiği süper kahramanların gerçek sahibi kimdir? Onları yaratan DC Comics mi, yoksa hayranları mı?
***
PULLU PAYETLİ ELBİSELİ DOKTOR OLUR MU?
Seda Sayan'ın programında göbek atan kalp damar cerrahından sonra, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon (FRT) uzmanı Şükran Taştan Sakarya'nın Bursa'da kliniğinde hizmet verdiğini duyurduğu billboard reklamı gündem oldu.
Doktor denince aklımıza ciddi bakışlı, doktor önlüğü giymiş, boynunda stetoskopu olan bir insan gelir aklımıza. Şükran Hanım ise klasik doktor kalıbından çıkıp pullu payetli elbisesiyle, sanki bir model edasıyla fotoğraf çektirip billboard reklamı vermiş.
Sosyal medyada "Mesleğin düştüğü hale bakar mısın!" diyen de var, "Doktorların bakımlı olup, güzel giyinmesi niye dert oluyor?" diyen de...
Doktorların reklam vermesi yasak diye biliyorum.
Tamamlayıcı tıp alanında çalışanların reklam vermesi yasak değil mi? Şükran Hanım da akupunktur, medikal estetik gibi alanlarda hizmet veriyor.
Elbette bir doktorun kendine bakması, şık giyinmesi, bakımlı olması güzel bir şey. Model gibi bir doktordan hizmet almak hastaların da hoşuna gidebilir.
Bence billboard'daki temel sorun; Şükran Hanım'ın yaptığı meslek yerine kendi güzelliğinin reklamını yapması.
Tıp etiği açısından tartışmalı bir durum olsa da Şükran Hanım yılın billboard reklamını yaptı bence.
***
MEHTER TAKIMIYLA KIZ İSTEMEYE GİTMEK
Sosyal medyaya Almanya'da kaydedildiği iddia edilen bir video düştü. Görüntülerde, bir gurbetçi düğünü öncesinde Mehter Marşı ve devasa Türk bayrağı ile kız almaya gidiliyor.
Videoyu ilk izlediğimde "Kız istemeye mi gidiyorlar yoksa Berlin'i mi fethediyorlar" dedim kendi kendime.
NEO OSMANLICILIK
Videoyu defalarca izleyince gurbetçilerimizin Osmanlı'nın torunları ve Türk olmakla gurur duyduklarını ve bu duyguyu dışa vurmaya çalıştıklarını düşündüm.
Genelde davul zurna eşliğinde şarkılar söylenerek kız istemeye gidilir. Mehter takımıyla kız istemek yeni adet oldu.
Özellikle Almanya'daki gurbetçilerimiz Türk bayraklarıyla araç konvoyları oluşturuyorlar ya da mehter takımı eşliğinde kız istemeye gidiyorlar, düğün yapıyorlar.
Bu tarz görüntüleri 'Neo (yeni) Osmanlıcılık' olarak yorumlayanlar da var.
Öte yandan sokaktaki Alman, İngiliz vatandaş ise mehter takımıyla düğün yapılmasını, kız istemeye gidilmesini kültürel bir farklılık olarak görüyor.
Ortaya çıkan şenliğin fotoğrafını çekiyor, eğleniyor, anlamaya çalışıyor.
Örneğin Hintlilerin düğünleri daha abartılı oluyor ama Avrupalılar bundan hoşlanıyor.
Bizim sosyal medyada ise mehter takımı ile kız istemeye gidilmesiyle ilgili "Rezil kepazeler!
Cahil cühela çomar takımı bunlar", "Görgüsüzlük, ayrıca gürültü ve görüntü kirliliği" benzeri yorumlarla gurbetçilerimizi hunharca eleştirenler oldu.
İnsanların kültürlerini yaşatmalarına saygı duymalıyız. Kültürel özellikler üzerinde kimse kimseyi yargılayamaz!
***
2050'DE DÜNYANIN YARISI MİYOP OLACAK
Yeni bir araştırma, telefona ve tablete uzun süre bakmanın miyop riskini yüzde 30 oranında artırdığını ortaya koydu. Bu durumun bir de bilgisayar kullanımıyla birleştirilmesinin riski yüzde 80'e kadar çıkardığı belirlendi.
Uzmanlar, 2050 yılına kadar dünya nüfusunun yarısının miyop olabileceğini söylüyor.
Pandemide tablet ve cep telefonları üzerinden yapılan uzaktan eğitimle birlikte çocuklarda miyop sorunu artmıştı zaten.
Cep telefonları adeta vücudumuzun bir uzvu oldu. Cep telefonları ile olan bağımız her geçen artıyor. Saatlerce bu küçük ekranlara baktığımız sürece miyop çağımızın sorunu olacak!
Telefonlarınızda mavi ışık filtresini açık tutmak, ekran parlaklığını düşürmek, özel gözlükler takmak miyop olma riskini azaltabilir ama ekrana bağlı yaşadığımız sürece kesin çözüm olamazlar.
Cep telefonu ve tablet üreticileri, artan miyop vakalarına karşı yeni teknolojiler geliştirmeli.
***
Altyazı
"Belki de mutluluk sadece kovalayabildiğimiz bir şeydir. Belki de onu asla yakalayamayacağız." (The Pursuit of Happyness)