Acaba tüm dünyada bir 'ayak teşhiri modası' başladı da benim mi haberim yok? Bu soruyu İspanya yolculuğum sırasında sayısız kez kendime sordum.
Business Class yolcularının kullandığı Yeşilköy Atatürk Havalimanı'ndaki CIP bölümünde bir turist, koltuğa boylu boyunca uzanmış, çıplak ayaklarını da koltuğun kol dayama bölümüne bir güzel uzatmış. Hani biraz daha gayret etse, kirli ayağını meyve büfesindeki portakalların arasında bulacağız. Ben yaklaşık bir saat boyunca oradaydım. Özellikle kimseyi uyarmadım ki, bakalım personel bu duruma nasıl tepki gösterecek diye... Vallahi kimse kılını kıpırdatmadı. Adam, o leş gibi ayaklarını milletin burnuna soka soka uyudu... Ta ki ben, salondan ayrılırken garsonlardan birine işaret çakana kadar...
Hani alanda hava muhalefeti ya da bir başka nedenden kaynaklanan uzun rötarlar gerçekleşir, millet uykusuzluktan perişan halde eziyet çeker de anlarım. Ama olağanüstü hiçbir durum söz konusu değilken, sırf keyiften koltuğun tepesine ayak dayamak da neyin nesi?
Bindik uçağa... Değişen hiçbir şey yok. Business bölümünün en ön koltuğunda bir beyefendi(!) biner binmez ayakkabıları fora etti. Ayaklarını da karşı duvara dikip yasladı. Dönüşte yine aynı manzara... Yan koltuktaki delikanlı, saks mavi çoraplı ayaklarını ön koltuğa dayayıverdi.
Yahu ben iki lokma yemek yerken senin ayaklarını görmek, kokusunu çekmek zorunda mıyım birader!
Hepi topu 3.5 saatlik yol... Bırak, ayakların ayakkabının içinde kalsın...
Beni asıl rahatsız eden ise CIP salonunda ve kabinde görev yapanlardan hiçbirinin en küçük bir uyarıda bulunmaması. Ben yazısını yazmaya, fotoğraflarını köşeye koymaya bile utanırken, cümleten ayak fetişisti mi olduk ne!