'Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim', 'Kiminle gezersen ona benzersin' ya da 'Etrafındaki 5 kişi kimse, sen de o kadarsın' laflarını mutlaka duymuşsunuzdur.
Tartışmasız çok büyük bir teori ancak araştırmalar. gün geçtikçe bu söylemleri güçlendiriyor.
Örneğin, ABD'deki Northwestern Üniversitesi bilim insanlarının araştırması çok dikkatimi çekti. Beynin elektrik sinyallerinin senkronizasyonu üzerine çalışan nöroloji uzmanı Prof. Dr. Moran Cerf ve ekibi, birlikte zaman geçiren kişilerin beyin dalgalarının zamanla 'benzer' görünmeye başladığını belirledi.
Prof. Cerf, "Sadece iki hafta sonra bile aynı filmi izleyen, aynı kitapları okuyan, aynı tecrübeyi paylaşan ve sadece birbirleriyle konuşan iki kişi, dil, duygu ve bakış açısında ortak kalıplar geliştiriyorlar" diyor.
Özetle; çok sık vakit geçirdiğiniz insanlarla beyniniz zamanla birbirine benziyor.
Hatta bu durum, sosyal olduğu kadar duygusal ilişkilerde de oluşabiliyor. Yani alacağınız en doğru karar, kiminle hayatınızı geçireceğinizi akıllıca seçmek.
Yanınızdaki kim ise bir nevi siz o'sunuz. O yüzden IQ hesabınızı biraz yüksek tutun derim.
Engel diye bir şey olmadığını gösteren ressam
Geçtiğimiz haftanın en ilham verici kişisi, resim yapmak için 10 parmağın gerekli olmadığını bize kanıtlayan Esma Yirmibeş'ti. Öyle resimler yapıyor ki, gerçekten en usta ressamlara taş çıkartacak nitelikte. Gazetecilik bölümünde ders verdiğim Nişantaşı Üniversitesi'nde 15 Temmuz'u anlatan bir resmini görüp peşine düştüm. 19 yaşında, dünya tatlısı bir kız, çalışkan ve disiplinli. Tüm engelli dostlarımıza engelin olmadığını gösteren ilham olacak bir hikayesi var. İki elinde toplam 4 parmakla dünyaya gelen Esma, 3 yaşında çizim ve boyama yaparak resme başlamış, annesi, babası ve öğretmenlerinin desteği ile yeteneğini geliştirdikten sonra, Nişantaşı Üniversitesi Grafik Tasarımı bölümünü kazanmış. 'Doğuştan gelen engelinin hiçbir zaman sorun olacağını düşünmediğini söyleyen ilham perisi Esma'nın hedefi ileride bir sergi açmak. Buna da eminim en kısa zamanda tanık olacağız.
YENİ TREND: DOPAMİN ORUCU
ABD'de yapılan araştırmalar, insanların teknolojiye olan ilgisinin her geçen gün arttığını ortaya koyarken bağımlılık yarattığından da bahsediyor. Hal böyle olunca son dönemde yeme alışkanlığı olarak popülerleşen aralıklı oruç (intermittent fasting) yöntemi teknolojiye uyarlanmaya başladı. Ne büyük çelişkidir ki, en büyük teknoloji olaylarının hayata geçtiği Silikon Vadisi'nde çalışan çok sayıda üst düzey yönetici son dönemde dopamin orucuna başlamış. Dopamin, beynin salgıladığı özel işlevli bir hormon. Beynin, öğrenme ve yeniliklere verdiği tepkiyi de kontrol ediyor. San Francisco'da yaşayan psikiyatrist Dr. Cameron Sepah ise 'dopamin orucu' terimini ortaya atan uzman. Sepah'a göre; Amerikalılar günde ortalama olarak 11 saatini medya iletişim araçlarını kullanarak geçiriyor. Sepah, Twitter'da vakit geçirmek yerine bir kitap okumanın daha faydalı olacağı görüşünde. Dopamin orucuna sosyal mecralardan uzak kalmaya sanki biraz hepimizin ihtiyacı var, denemeye ne dersiniz?
Aşık'mış' gibi olmak...
Aşk üzerine yüzyıllardır söylenen o kadar çok şey var ki; herkesin yaşamında mutlaka bir yerleri işgal ediyor. İşgal diyorum çünkü başkasının elinde bulunan bir toprağı, bir yeri ele geçirmekten farksız. Hayatınızı öngörüsüz, plansız, hesapsız ele geçiriyor. 'Mış gibi' yapılması da pek mümkün gelmiyor, eğer karşınızda profesyonel bir oyuncu yoksa tabii... Bebek'te yan masamda oturan dört kızı hararetli bir şekilde tartışırken görüyorum. Tam da bu konudan bahsediyorlar. İstemsizce dahil olma gereği hissediyorum; 'Mış gibi aşk mı? Olamaz mümkün değil'. Gerçi Dostoyevski, Budala kitabında; "Bu devir sıradan insanın en parlak zamanı. Duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir" diyor sanki bu zamanları görmüş gibi. "Duygusuzluk herkesi ele geçirmiş durumdayken, aşkta da 'mış gibi' olabilir" diyor kızlardan biri. Egosantrik düşünce biçimleri, beklentilerin büyüklüğü saf aşkın gerçek tanımından çok uzağa düşürüyor galiba herkesi. Gerçek aşkı bulsak ne olur, onu da çok çabuk tüketmiyor muyuz? Tüketiyoruz, hem de tükenmek falan umurumuzda olmadan. 'Mış gibi aşık olunur mu?' diye düşünürken, "Aşkta değil hayatta hiçbir şeyin 'mış gibisi' olmaz kızlar. Mış'lı yaşam sürenlerden komple uzak durun" diyerek kalkıyorum masadan. Şimdi biraz da onlar düşünüyordur.