Bugünkü seçim artık 'yerel' olmanın çoktan ötesine geçti. Sadece bir şehrin belediye başkanını seçmiyoruz. 20 milyonluk kent, neredeyse ülke nüfusunun dörtte birini oluşturuyor. Üstelik bu tercihin 5 yıl boyunca geriye dönüşü olmayacak. Öyleyse ince eleyip sık dokumak, mührü vurmadan önce duygusallığı bir tarafa bırakıp hesap kitap yapmak zamanıdır.
Çıkacak sonucu sindirmek demokrasinin gereğidir tabii ki. Ama dedim ya, bu öyle sıradan bir seçim değil. Bu nedenle sandık başında en önemli rolü 'bilinç, mantık ve sağduyu' oynamalı. Peki ben oyumu kullanırken hangi kriterleri önde tutacağım? İşte kişisel yön tabelalarım:
VATANSEVERLİK: Oy vereceğim kişi ve partisi, bu ülkeyi bölmek, yıkmak, yok etmek niyetindeki terör oluşumlarıyla asla ve asla dirsek temasında olmamalı, onların kaş göz işaretleriyle yol almamalıdır.
DOĞRULUK: Aday ve onun kurmayları asla yalan söylememeli, entrikaların, kumpasların içinde yer almamalı, bir dediği ertesi gün yalanlanmamalı.
TECRÜBE VE UYUM:Oyumu alacak kişinin önceki icraatlarına bakarım. Devlet adamlığı tecrübesi var mı? Çünkü kentin en büyük sorunları trafik ve bayındırlık konusunda daha önce başarıya ulaşmış büyük hizmetleri olup olmaması, tercihimi yönlendirir. Ayrıca bir belediyenin; devletiyle, hükümetiyle barışık olması önemlidir.
SEMPATİ VE SAHİCİLİK: Siyasetin kavgacı dili hepimizi yordu. Artık gülümseyen, espri yapan, kucaklayan, 'babacan' liderler görmek istiyorum. Oyumu verirken hem ocağımı, hem yüreğimi 'ısıtacak' kişiler lehinde tercih kullanacağım. Yüzünde sürekli 'propaganda gülümsemesi' olan ama her sıkıştığında şiddete baş vuranlara benim kitabımda artık yer yok.
HALK ADAMI OLMAK:Seçeceğim kişi halkın içinde yaşamalı, vatandaşın dertlerinden haberdar olmalı. Zira kibirli, üstten bakan, varlık içinde yetişmiş, yokluk bilmemiş kişilerin kozmopolit kent İstanbul'u tümden kucaklamaları mümkün değildir.
Bu başlıklara en çok uyan aday, benim tercihimdir.