Star TV'de Bülent Ersoy ile Mustafa Keser'in yer aldığı Benzemez Kimse Sana'nın iki bölümden sonra ipi çekildi. Zaten ilk programda Bülent Ersoy açık unutulan mikrofonundan "Bu son program, haftaya bizi kovarlar" demişti. Yanılmadı. Mustafa Keser ise programdaki tüm aksaklıkların Bülent Ersoy'dan kaynaklandığını söyledi.
Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Bakın ta 29 Haziran'da, program daha yayına başlamadan ne yazmışım:
"Bir yanda Bülent Ersoy, bir yanda Mustafa Keser... Bu program gerçekten de fırtına gibi eser. Amma velakiiiin... 'Hassas dengeler' dikkatlice gözetilirse... Diva'yı anlatmaya gerek yok, içinde bulunduğu her ortamı anında ele geçirmeye bayılır. Etrafındakiler bir anda kendilerini 'yancı' pozisyonunda bulur ve itaat eder. Ama Mustafa Keser de öyle her şeye eyvallah edecek bir karakter değildir. Programına solo başlar solo bitirir. Diyeceğim o ki, bu programın yapımcısında 'ip cambazı olabilecek kadar' denge yeteneği olmalı. Aksi halde birbirine benzemez bu ikilinin 'Benzemez Kimse Bize'si hiçbir şeye benzemez..."
Ayıptır söylemesi, yine 12'den vurmuşum!..
Kuruluş Osman'ın zaferi
Kuruluş Osman, Atv ile birlikte dünyanın pek çok ülkesinde büyük bir ilgiyle izleniyor. Uzak Doğu'da, Türk Cumhuriyetleri'nde, Rusya'da, Balkan ve Avrupa ülkelerinde, Arap yarımadasında hatta Güney Amerika'da izleyicilerin en fazla ilgi gösterdikleri yabancı dizilerin başında gelen Kuruluş Osman'ın son olarak İsrail'e de satıldığını öğrenince hayret ettim. Zira Türkiye'deki her milliyetçi sesten rahatsızlık duyan, Ortadoğu'daki Müslümanlara yaptığı zulümle tanınan İsrail'de Türklüğü ve Müslümanlığı göndere çeken, İslam karşıtlığına kılıç ve imanla direnenlere selam duran böyle bir dizinin yayınlanacak olması bana bir tek şey söylüyor: Dizi o kadar etkileyici ki, siyasi ve diplomatik teamüllerin hatta tabuların bile üzerinden atlamayı başarıyor.
Ah şu kuyruk acısı!
Fenerbahçe'yi İstanbul'da 3-0 yenen Yunan Olimpiakos takımının kendini bilmez başkanı, zafer sarhoşluğu ile Konstantinapolis imasında bulunup, "Bu zaferi şehrimizdeki vatandaşlarımıza armağan ediyorum" filan diye zırvaladı. Tabii ki üzerinde uzun uzun yazacak kadar ciddi bir durum değil. Her millette böyle ayrık otları biter. Gelin görün ki fanatik Yunan milliyetçilerinin tarihi Ayasofya Camii kararımızdan sonra kuyruk acıları iyice depreşmiş görünüyor.
Şimdi Yunanistan'da oynanacak rövanş maçında Fenerbahçe'miz bize anlamlı bir zafer borçlandı. Sırf o sabıkalı başkanın çenesini kapatmak için... Ama biz orada galip gelsek bile Ali Koç'un ağzından "700 yıl boyunca egemenliğimiz altında bulunan şehrimiz Pire" cümlesini duyamazsınız.
Tribüne göre yayın (!)
Rize'de oynanan ÇAYKUR Rizespor-Galatasaray maçından keyif almak yerine adeta işkence gördüm.
Yayıncı BeIn Sports'un yerleştirdiği tüm kameraların açısı yanlış ve yetersizdi. Yakın plan görüntüler neredeyse yoktu. Uzak bölümlerde topu görebilmek için dürbün gerekiyordu. Buna bir de başarısız reji eklenince 'tarihi' maç, ekran başındakiler için eziyete dönüştü.
Şimdi diyeceklerdir ki, "Efendim stadın fiziki yapısı, kaliteli yayına el vermiyor." Yani para ödeyerek izlenen bir yayının kalitesini tribünün yüksekliği mi belirleyecek? Kurarsınız bir portatif platform ya da kiralarsınız iki tane vinç, çözersiniz 'problemi.' Ama yok, izleyici nasılsa size mecbur ya, paraları peşin alıp, onları ayrılmaları halinde türlü eziyet ve tazminata mahkum bıraktınız ya, öttürün bakalım borunuzu...
Gaf kürsüsü
Beyaz TV'deki Söylemezsem Olmaz'dan bir diyalog... Seren Serengil: Daha önce de beraber program yaptığınız, sahne aldığınız Bülent Ersoy için böyle konuşmanız doğru mu? Mustafa Keser: Ben onunla beraber hiç sahne almadım ki...
Zap'tiye
TBMM'deki kavgaları azaltmak için milletvekillerinin elektriğini topraklamak üzere genel kurul salonundaki halının altına bakır teller yerleştirilecekmiş. Yetmez... Havalandırmaya da gülme gazı karıştırılsın!
Ne demiş?
"Koca ineğim, tavşanım, civelek Dürdanem..." (Müge Anlı'da aşık çiftçinin, sevdiği evli kadına yazdığı mektuptan)