Yine Kerem Alışık'ı yazacağım. Bilmem kaçıncı kez... Sıkılmadım, sıkılmıyorum, sıkılmayacağım. Çünkü tek bir oyuncunun bir televizyon dizisine bu denli değer katması, öyle kolay rastlanılır bir durum değil. Ben de bu güzelliğin keyfini yaşamak, yaşatmak istiyorum.
Dizinin diğer emekçilerine haksızlık etmek istemem. Bir Zamanlar Çukurova, Kerem Alışık'ın katılmasından önce de büyük ilgi görmüş, reyting listelerinin tepesine kurulmuştu.
Ama Kerem kadroya katılınca, dizi bambaşka ufuklara yelken açtı. 'Fekeli' karakteri harika yazılmıştı belki ama Kerem de o rolü alıp adeta ikinci bir deri gibi üzerine giyiverdi. Öyle besledi, öyle bir büyüttü ki; 'Fekeli', Çukurova'nın en değerli hasadı oldu.
Bu kadar mı? Tabii ki hayır. Babası Sadri Alışık'a selam gönderdiği bir sahne vardı ki, şimdiden Türk televizyon tarihinin unutulmazları arasına girdi. Sonra oğlu küçük Sadri'yi 'Fekeli'nin gençliğini canlandırırken izledik.
Bu hafta da dayısı ünlü şair Attila İlhan'ın Felaketim Olurdu şiirine öyle bir nefes verdi ki, adeta ruhumuza ney üfledi. Kerem, Çukurova'da sadece bireysel bir performans ortaya koymadı, ailesinden kalan o çok değerli sanat mirasını da bizlere bölüştürdü. Çukurova;
Sadri Baba'nın, Çolpan Ana'nın, Attila Dayı'nın ve torun Sadri'nin bereketiyle sulandı, daha da mümbit bir hale büründü.
Bir de... İlk bölümlerde son derece 'keyifsiz ve isteksiz' bir görüntü sergileyen, adeta zorla oynuyormuş hissi veren (hatta diziden ayrılacağı dedikoduları yapılıyordu) Vahide Perçin'in, Kerem Alışık ile partner olduktan sonra nasıl yeniden keyif veren bir performansa kavuştuğunu yazmadan edemeyeceğim.
Dedim ya, bir oyuncunun bir diziye bu denli hayat verdiği bir başka örnek hatırlamıyorum...