Ece Dorsay, 2002'de çıkardığı ilk albümü 'Kum Saati'nin ardından sekiz yıl sessizliğe gömüldü. Geçtiğimiz günlerde 'Kırmızı Karanlık' adlı yeni albümünü çıkaran ve sinema eleştirmeni Atilla Dorsay'ın kızı olan genç müzisyenle, albümünü ve tarzını konuştuk...
Albümün prodüktörlüğü de, tüm şarkıların söz ve müzikleri de size ait. Her şeyle bizzat ilgilenmek zor olmadı mı?
Olmaz mı, Don Kişot gibi hissediyorum kendimi. Ama şartlar böyle gerektirdi. Bunun bir avantajı da var tabii; her şey daha çok içime sindi. Yalnız bütün bütçeyi üstlenmek zorunda kaldım, bu da delice bir şey. Ama enstrüman çalmam çok avantajlı oldu. Çünkü bir de basçıya, gitariste para vermek zorunda kalmadım!
Bir de şiir kitabınız çıktı; 'Mor Rüya'. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz; şair mi, müzisyen mi?
Kesinlikle müzisyen. Evet şiir kitabım var, çünkü o yönümün de üstüne gitmek istedim. Sevin Okyay'ın, "Bu şiirleri kesinlikle yayınlamalısın" sözleri bana çok cesaret verdi. Ama 'Ne iş yapıyorsun?' diye sorduklarında kesinlikle 'müzisyen' derim.
Şarkı sözlerinizde biraz anarşist bir ruh hissediliyor, yanılıyor muyum?
Kesinlikle var, ama bu yıkıcı anlamda değil. Benim şarkı sözlerim küçük küçük mesajlar veriyor; kadın olmanın zorlukları, toplumsal cinsiyet belası, sonra hepimizin üzerindeki bu toplumsal dayatma... İşte atıyorum; kadın süslenmek zorunda, etek giymek zorunda, kaşını şöyle aldırır, şöyle makyaj yapar gibi birtakım şablonlar var. Ben, bunların dışına çıkmalıyız ve ezberleri bozmalıyız diye düşünüyorum.
KENDİMİ ÇOK SORGULADIM
Siz bu şablonların dışında bulunmak için çok çaba sarf ettiniz mi?
Kesinlikle. Zaten benim yapım öyle. Mesela 2002'de ilk çıktığımda kendimi çok iyi tanımıyordum ama kesinlikle etek, elbise sevmezdim. O zamanlar beni anlayamayanlar da oldu. Ben de kendimi çok sorguladım, niye böyleyim diye... Sonra fark ettim ki, bunlar tamamen toplumsal dayatılar. Bunu belli bir yaşta fark edip, rahatladım. Aslında bunları kesinlikle inat olsun diye yapmıyorum, tamamen içimden geliyor. İnsan nasıl rahat ediyorsa ve nasıl olmak istiyorsa öyle olmalı bence.
Sizin seçtiğiniz yol, içinde bulunduğunuz şov dünyası için zor değil mi?
Evet, benim yolum daha zor. Ama ben zor yolu seçtim. Ben de şov dünyasının gerektirdiklerini az çok görüyorum ama kesinlikle bana yakışmayacak veya içinde rahat olamayacağım bir şey yapmak ya da giymek istemiyorum. Biraz da ezberleri bozmak lazım diye düşünüyorum.
Peki neden ilk albümden sonra sekiz yıl ara verdiniz? Her şeyi kendiniz yaptığınız için mi?
Aslında o arada da hep müzik yaptım ben, orada burada çaldım. Sekiz yıl ara vermemin nedeni, albüm çıkartmanın zorluğuydu. Mesela ben 2004'te 12 şarkılık bir demo yaptım ama çıkartmak nasip olmadı. Sonra mp3, korsan iyice aldı yürüdü, albüm yapmak gittikçe zorlaştı. Açıkçası çok zorluklar yaşadım. Hele de şablonlara uymayınca daha da zor oluyor. Birçok kadın daha kolay yolu seçebiliyor... Bense hiçbir zaman prensiplerimden şaşmadım. O yüzden de araya biraz zaman girdi.
KENDİ İŞİMLE ANILAYIM
Peki Dorsay soyadının yararını gördünüz mü?
Yararı da var zararı da... Sinema ve müzik dolu bir evde büyümek bana manevi olarak çok şey kattı. Ama bazen insan kendi kimliği ve işiyle var olmak istiyor, hele de belli bir yaşa gelince. Soyadım da kimliğimin bir parçası, asla reddetmiyorum, gurur duyuyorum ama asıl öne çıkması gereken ürettiğim çok şey var.
Genelde anne-babalar, çocuklarının iyi para kazanacağı bir iş seçmelerini tercih ederler. Aileniz müziği seçmenize bir şey demedi mi?
O baskıyı ben kendime daha çok yapıyorum. Onlara gerek kalmıyor yani. Ama sonuçta sanatkar bir aile bizimki. Kararımı anlayışla karşılamaları doğal. Babam işe başladığında sinema eleştirmenliği diye bir meslek yokmuş. O da aslında bir nevi Don Kişot'luk yapmış ve böyle bir mesleği başlatmış Türkiye'de.