Ekranlarda, birbirinden heyecanlı katılımcıların büyük bir ihtirasa, hatta 'şehvete' kapıldığı birbirinden iddialı yarışmalar izliyoruz. Eğitim ve iş alanındaki yoğun rekabet ortamı günlük hayatta da hepimizi birer 'yarış atı' haline getirdiği için bu yarışmalar ekranlarda giderek daha büyük bir yer kaplıyor.
Okurumuz Mustafa Kılınç ise 'ne olursa olsun kazanmak' girdabının tehlikesine değinirken, görüşlerini etkileyici bir örnekle desteklemiş:
"Merhabalar, hayatta kazanan olmak mı istiyorsunuz? Elbette ki... Kim kazanmayı istemez? Bunun için 'Neden'leri aramayı bırakın. Hemen 'Nasıllar'ı öğrenin ve kullanmaya başlayın. Sizlere kazanmaya dair olağanüstü bir hikaye anlatacağım:
Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatları'nda, tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan dokuz yarışmacı, 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti verilince, hepsi birlikte koşmaya başladı. Bir hamlede başlamadılar belki ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler. Yarışa başlar başlamaz, içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz kişi, oğlanın ağlamasını duydu. Yavaşladılar ve geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdi ve geriye dönüp oğlanın yanına geldi. İçlerinden Down sendromlu bir kız, eğilip oğlanı öptü ve "Bu onun daha iyi olmasını sağlar" dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdi ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdü...
Stadyumdaki herkes, ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı. Orada bulunan insanlar hâlâ bu öyküyü anlatır.
Neden? Çünkü şu tek gerçeği derinden bilmekteyiz: Bu hayatta önemli olan şey, kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir. Bu hayatta önemli olan; yavaşlamak ve rotanızı değiştirmek anlamına gelse bile, diğerlerinin de kazanması için yardım etmektir. Öyle görünüyor ki; doğruyu her gün keşfetmemiz gerekiyor."
