Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; 'Kaybedenler Kulübü' nefis bir film olmuş. Nejat, Yiğit, Ahu, Serra, Rıza, İdil, Tolga ve emeği geçen herkesin eline sağlık. 90'lı yılların ikinci yarısında radyoya kulak vermiş herkesin hatırladığı bir programdı Kaybedenler Kulübü.
Kişisel geçmişi, radyoyla fazlasıyla kesişmiş biriyim. Eğitim hayatımın tek başarısızlığı, üniversitenin birinci sınıfında, saati müptelası olduğum radyo programıyla çakıştığı için girmediğim dersten kalmamdı! Vize ve final idare ederdi ama hoca yüzümü görmemiş olduğundan, devamsızlık denilen illet itmişti beni çan eğrisinin en dibine.
Bu radyo sevdası, yolumu dönemin en ünlü radyocusu Kadir Çöpdemir'le de kesiştirdi. Uzunca bir süre, ülkenin en çok dinlenen radyo programının mutfağında çalıştım, sesimi, devamsızlıktan kalmayı göze almış, yeni arkadaşlara ulaştırdım.
Radyo ne demektir iyi bilirim. Bu yüzden, dün akşam hınca hınç dolu salonda filmi izlerken, etrafın tepkilerini de gözlemledim bir taraftan. Film, izleyen herkesin damağında istisnasız bir, öykünme tadı bıraktı. Salondan çıkanların çoğu, "Helal olsun valla, kafalarına göre hayat yaşamışlar" diye mırıldanıyordu. Kadınlı, erkekli istisnasız hepimiz, kafamıza göre yaşamayı özler olduk.
EN SON NE ZAMAN?
En son ne zaman, canınızın istediği gibi giyinip çıktınız sokağa? Hiç kimseye sormadan, başkaları ne der diye düşünmeden. Yılda birkaç defa dayatılan fabrikasyon tarzları, en son ne zaman elinizin tersiyle ittiniz?
Daha açık söylemek gerekirse; şehrin merkezi yerlerinde çokça gördüğünüz, tepeden tırnağa birbirinin aynısı, aynı tornanın ürünü insanlardan olmayı ne zaman reddettiniz? Bir gün sonra ofiste yapacaklarınızı kafanıza takmadan en son ne zaman koydunuz başınızı yastığa?
Hepimiz, her gün daha da fazla iş getiriyoruz evimize. Düzen, git gide daha fazla zaman çalmaya başlıyor hepimizden. Her gün aynı saatte, aynı şeyleri yapmaya programlanmış beyinlerimiz, yavaş yavaş unutuyor özgürlüğün ne olduğunu...
Eğer, yakın zamanda, sevdiğiniz bir şarkıyı, modası geçmiş midir diye düşünmeden bangır bangır dinlemediyseniz...
Eğer, ayıp olmasın diye zevk almadığınız ortamda bulunmayı reddetmediyseniz...
Eğer, kendinizden taviz verdiğinizi düşündüğünüz ve mutlu olmadığınız bir ilişkiyi mecburen yürüttüğünüzü düşünüyorsanız...
Eğer, bugününüzü mutlu yaşamadan, yarının hesabını yapmaya başladıysanız...
Bence tez zamanda 'Kaybedenler Kulübü'nü izleyin.
Bırakın kendinizi filmin akşına; bir dönem sadece içlerinden geldiği gibi yaşayan iki adamın hayatına konuk olun. Doğrularıyla, yanlışlarıyla, ama hesapsız yaşanmış bu iki hayat; yüzünüzde müthiş bir gülümseme, ruhunuzda fevkalade bir rahatlama yaratacak.
Ve hayatta sadece 'bugünün' var olduğunu birkez daha hatırlayacaksınız.
Son olarak, filmin aşağıdaki diyaloğunu hayata geçirebilmek, bence tek amacınız olsun; inanın pişman olmazsınız...
Kaan: Hadi Olimpos'a gidelim.
Zeynep: Ne zaman?
Kaan: Hemen şimdi.
Zeynep: Gelemem. Bitirmem gereken o kadar iş var ki?
Kaan: Bitirmesen olmaz mı?
Zeynep: İşte kovulurum.
Kaan: Ne güzel işte, başka bir iş bulursun...