Medyamız yıllardır, ünlü insanların özel hayatlarının magazin konusu olup olmayacağını tartışıyor.
Ben, kariyerini milletin ilgi ve alakasına mazhar olma üzerine inşa etmiş insanların attığı her adımın, milletin ilgisini çekmesini doğal karşılarım. "Hayranlarımın ilgisinden bunalıyorum!" tarzı açıklamaları da fena yakışıksız bulurum. İlgiden bunalan, daha az ilgi çekeceği bir mesleğe yatay geçiş yapar; olur biter. Ünlülerin hayatları ilgi çeker ama ünlünün hayatını takip etmek, onun bilinmeyen yönlerini ortaya koymak da ayrı bir iletişim yeteneği ister. Bu yüzden dünyanın her yerinde, magazin gazetecileri, iletişim yetenekleri güçlü olan meslektaşları arasından seçilir. Magazin gazetecileri iyi para kazandırır ve bunun karşılığında çok da iyi para kazanır.
Bizdeki en büyük sorun, geceleri ünlülerin yaşamlarını didik didik etsin diye göreve yollanan gazeteci kardeşlerimizin çoğunun bu işin gerektirdiği paraları kazanmamasıdır.
Dolayısıyla birçoğu da bu işin gerektirdiği özelliklere haiz olmuyor.
Ortada bir de riya katsayısı bir hayli fazla olan bir ünlü kitlesi olunca, iş içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
KÖTÜLÜĞE HİZMET
Biz yıllardır bu durumu tartışırken, şimdi nur topu gibi yeni bir konumuz oldu: Politikacıların özel yaşamları, vatandaşı ilgilendirir mi? Yaklaşık bir aydır, MHP'nin üst yönetimini hedef alan kasetleri konuşuyoruz.
Kendi adıma söyleyeyim; görüntülerin hiçbirini izlemedim, izlemeye de niyetim yok.
Nazlı Ilıcak, mesleğinin gereği olarak bu görüntüleri izlemek istediğini Twitter'da dile getirdi; hatta link'e nereden ulaşabileceğini sordu. O kasetleri çekenlerin amacı, bu tartışmayı mümkün olduğunca sürdürmek...
Ben kötülüğün kelebek etkisi yarattığına inanırım. Kötülüğe hizmetin, bambaşka bir yerde, bambaşka bir kötülüğü doğuracağını düşünürüm çünkü. Gazetecilikte de Nazlı Ilıcak kadar yekta olmadığımdan; insani ilkelerimi, gazetecilik ilkelerimin önüne koydum, izlemedim.
FAZLA MERAK...
Ama biliyorum; bu memleketin ekseriyesi, o görüntülere ulaşabilmek için can atıyor. Çünkü herkes merak ediyor. Amacım, politikacıların hayatlarını tartışmak değil.
Merak ettiğim konu; biz nasıl oldu da, başkalarının hayatlarını bu kadar merak eder olduk?
Cevap basit; kendi kendimize yetmeyi unuttuk çünkü. Kendi hobilerimizin, kendi zevklerimizin bize yetmeyeceğini düşünmeye başladık. Uzun yıllardan bu yana görmediğimiz arkadaşları bulmak için girdik Facebook'a, sonra arkadaş listemizi kabarttık; her fırsatta, kim ne yapmış, kim hangi fotoğrafı eklemiş diye kontrol ettik. Fikirlerini merak ettiğimiz insanları takip etmek için girdik Twitter'a, zamanla kim, ayranı hangi soğuklukta içti, laktoz kime gaz yaptı, onu merak eder olduk.
EN YENİ BAĞIMLILIK
24 saatimizi multimedyaya bağladık, kendi başımıza yaşayamaz olduk.
Gittiğimiz her yere, bizi sanal dünyada takip eden insanları da götürmeye başladık. İki dakika kafa dinleyemez olduk. Cep telefonumuzu, bilgisayarımızı evde bırakıp, boş boş yürümeyi bile beceremiyoruz artık.
Fena halde bağımlıyız teknolojiye; en çok da başkalarının hayatlarına.
Böyle olunca, ister sanatçı olsun, ister politikacı, herkesin hayatı ilgimizi çeker oldu. Bu kasetlerin servis edilmesindeki suçun yanında, asıl tehlikeli olan; toplumun, başka insanların hayatını 'şuurunu kaybedecek' oranda merak edecek hâle gelmiş olmasıdır. Çünkü, birincisinin polisiye önlemi olur, ikincisi için topyekün yaşam şeklimizin tartışılması gerekir...
Bence o yayınlanan kasetlerden hiçbirini izlemeyin. Bugünden itibaren, başkalarının hayatlarını daha az merak edin. Gece yastığa kafanızı koyarken, siz neler yaptınız onu düşünün; bırakın başkalarını. İnanın her şey daha güzel olacak.
Çünkü, müşterisiz mal zayi...