Yukarıdaki cümle, Atv'nin yeni dizisi Kardeşlerim'in başında yazıyordu. 4 çocuklu mütevazı aile, mutlu mesut yaşayıp gidiyordu. Kardeşler de kendi hayatlarının peşinde koşuyordu. Ta ki, aynı gün hem annelerini hem de babalarını kaybedip, 'yuvasız' kalana kadar... Az önceki kelimeyi koyu renkle tırnak içine aldım, çünkü ev dediğiniz dört duvardır, onu 'yuva' yapan ise ailedir. İnsan, ailesini yitirince 'yuvasız' kalır. Çocuklar da ne yazık ki hayatın bu acı gerçeğiyle karşılaştılar. Sadece o mu? Geçmişlerinde sadece bir sözcükten ibaret olan 'kardeşliğin' ne demek olduğunu o gece kavradılar.
Annemi yeni kaybettiğim için olsa gerek, dizideki bir sahne külçe gibi böğrüme oturdu kaldı. Annesiz ilk gecede evin küçük kızı ablasına dedi ki, "Annem sütlaç yapmıştı, kaldı mı ondan?" Abla gitti, buzdolabındaki bir kase sütlacı getirip, masanın ortasına koydu. 4 acılı kardeş, sütlacı değil de; sanki annelerinin kokusunu, şefkatini kaşıkladılar hasret ve acıyla...
Bir de ablanın, gasilhanede annesini yıkama sahnesi vardı ki, yürek dayanmaz. Kızı, annesinin omuzundan aşağı suyu dökerken aklına anıları geldi. Genç kız olduğu halde annesi onu hep kendi elleriyle yıkardı, "Su soğur, ayarlayamazsın, üşürsün diye kızım" derdi mazeret olarak. Hâlâ bebeğiydi işte, ötesi var mı?.. Bir garip hayat döngüsüdür zaten ebeveynler ile çocukları arasında yaşananlar. Önce onlar sizi yıkar, sonra siz onları... Önce onlar sizin altınızı alır, sonra siz onların... Dünyaya altımız bezli gelir, altımız bezli göçeriz..
Halaların, teyzelerin, amcaların; geride kalan çocukları birbirlerinin üstüne yıkma gayretleri vardı ki, o da hayatın bir başka acı gerçeğini tokat gibi yüzümüze çarptı. Hepimize bir kez daha "Ana gibi yar olmaz" dedirtti. Bu yürek paralayan sahnelerin üstüne bir de Candan Erçetin'in Annem ve Ahmet Kaya'nın Penceresiz Kaldım Anne şarkıları döşenmesin mi? Gel de sızlamasın burun direğin...
Hikayeyi fazla dramatik ve abartılı bulanlar olabilir. Onlara tavsiyem, Müge Anlı'nın geçen perşembe günü yayınlanan programını bulup, izlemeleri. Geçim sıkıntısı yüzünden yetiştirme yurduna verilen iki zihinsel engelli kız kardeşini 28 yıldır arayan bir ağabeyin 'gerçeği' hangi diziye sığabilir ki?
Esrarlı taksiler
Ümraniye'de iki kadın bir taksi çeviriyor. Kadınlardan biri, içerideki ağır kokudan şüphelenip, polisi arıyor. Bu arada bir başka taksi şoförü de kadınları engellemeye çalışıyor. Gelen ekipler aracın bagajında uyuşturucu madde buluyorlar. Polis iki taksi şoförünü karakola götürüyor. Güvenlik sorgulamalarında her ikisinin de daha önce uyuşturucu ile ilgili suçlara karıştıkları ve sabıkaları olduğu ortaya çıkıyor.
Tabii ki hatalar insanlar içindir. Kimse işlediği bir suç için ömür boyu toplumdan soyutlanma ile cezalandırılamaz. Sabıkalıların istihdam edilmesinin önüne hiçbir şekilde set çekilemez. Ancak taksi şoförlüğü, belediye otobüsü şoförlüğü, okul servisi şoförlüğü, bakıcılık gibi 'kritik' mesleklerde biraz daha titiz davranılması gerekiyor. Özellikle uyuşturucu illeti yüzünden hapse düşenlerin, tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinin tamamlandığı, yani 'temizlendikleri' konusunda resmi hastane raporları bulunmadan direksiyon başına geçmemeleri lazım. Aman diyeyim...
Gaf kürsüsü
Nilüfer'in sağ kolundan aşı olduğu görüntüsünün altına bir takipçisi "Aşılar sol koldan yapılıyor. Bu ne şimdi?" deyip, bir de gülücük emojisi kondurunca, ünlü şarkıcıdan tokat gibi bir cevap aldı: "Ben meme kanseri geçirdiğim için sol kolumun altındaki lenf bezlerinde işlem yapıldı. Onun için sağ kolumdan aşı oldum. Gülünecek bir şey yokmuş değil mi?"
Zap'tiye
Bir türlü düşmeyen et fiyatlarının ateşini söndürmek için et ithal etmek yetmez. Vicdan da ithal etmeliyiz!
Ne demiş?
Kocaeli'de 20 hırsızlık şüphelisinin yakalandığı operasyonda hurcun içinden çıkan Duygu adlı kadın polise sitem etti: "Bulmasaydınız olmaz mıydı beni be abi?" Diğeri de ona katıldı: "Kadın hamile be abicim, şimdi madalya mı takacaklar size?"