Karadeniz fırtınası tüm ihtişamıyla geri döndü. Atv'nin 'kadın hakları savunucusu' dizisi 'Sen Anlat Karadeniz', izleyenlerin nefeslerini kesen heyecan dolu bir bölümle seyircilerini yeniden selamladı.
Belli oldu ki şeytanın dünyadaki büyükelçisi 'Vedat'tan yine çekeceğimiz var. Ne yaptı, ne etti, yine 'Nefes' ile yeni ailesine zulmetmeyi başardı. Ailenin kadınlarını içeri attırdı, minik 'Yiğit'i kaçırmaya kalktı, büyükanne 'Saniye'yi evinde yakmaya yeltendi. Bu arada otomobilin camından yola pet şişe, mendil, cips paketi vs. atıldığını görmüştüm de, porselen kahve fincanı atıldığını ilk kez bizim 'Vedat'ta gördüm. Eh, çocukların analarına acımayan adam, doğa anaya acır mı?
Bölüm, 'mapusluk' denilen şeyin hem içeridekileri, hem dışarıdakileri nasıl yaktığını anlatması bakımından da önemli mesajlar içeriyordu.
Pek çok dizide cezaevleri, neredeyse tatil köyü gibi gösteriliyor, halkın nazarında caydırıcı etkisi ortadan kaldırılıyordu. Ancak işin içyüzü öyle değildi. 'Sen Anlat Karadeniz', işte bu gerçeği gözler önüne serdi. Özellikle 'Fikret'in 'Tahir' ve 'Mustafa' ile diyaloğunda söyledikleri, özgürlükleri kısıtlananların ve onların dışarıdaki ailelerinin neler yaşadığını öyle vurucu bir anlatımla dile getirdi ki, mapusluk ve mapus yakınlığı ne demek, herkes anladı.
'Fikret' dedi ki, "İçeri giren, dışarıdakini de dışarı hapseder. Kim mapus, kim değil, bilemezsin..." Bunu anlatan sahne ise 'Tahir'in, yanına 'Yiğit'i de alarak overlokçu kamyonunun hoparlörlerinden sesini, cezaevi duvarlarının öte yanındaki 'Nefes'e duyurmasıydı. O iki cümle 'Nefes'e öyle bir nefes verdi ki... Allah, kader mahkumlarının ve onların çileli ailelerinin yardımcısı olsun.
Osman Sınav'ın dizilerini de, filmlerini de, kendisini de severim. Çünkü yaptığı her işe filozof gibi yaklaşır. Müthiş bir sentezcidir. Geleneklerine bağlı, vatansever ama aynı zamanda çağdaştır. Mesajları değnek gibi gözünüze sokmaz, usul usul anlatır. Hele bazıları vardır ki, 'ayrıntı' olduğu için gözünüzden sekebilir ama anlam yüklüdür. Son bölümde Osman Sınav'ın müthiş mesajlarından birini 'fonda' yakaladım. Cami hocası 'Osman Dede'nin başörtülü avukat yeğeni 'Esma'nın ofisi geldi ekrana. 'Esma'nın makam koltuğunun arkasında kocaman bir Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı asılıydı.
Fonda Atatürk, önünde başörtülü avukat 'Esma'... Bazılarının, Atatürk sevgisini hem istismar edip hem de tekellerine almaya çalıştığı, 2 bin 500 liraya kitap satarak, paraya tahvil ettiği günde öyle derin bir mesajdı ki...