Kadir İnanır ve Yaban karakteriyle onu taklit eden Fırat Doğruloğlu'nu buluşturan reklam filmini cumartesi sinemada izledim. Ne yalan söyleyeyim, izler izlemez suratıma bir gülümseme yerleşti. Uzun süredir uzaktan uzağa atışan (ya da bu reklam niyetine atışıyorlarmış gibi görünen) ikili sonunda buluşmuştu işte. E merak duygusu ağır basıyor haliyle... Neler oluyor reklamda, anlatayım: 'Yakıtım bitti uleeynn' diyerek benzin istasyonuna giriyor Yaban; tabii arabasını da iple çekiyor. Tam indirimlere ve kampanyalara inanmayarak 'yalan söylüyorsunuz, nayır nolamaz' diye ortalığı dağıtırken, Kadir İnanır'a yakalanıyor. Yaban'a kendi usulünce ayar çekiyor, hatta kükrüyor usta oyuncu. Zavallı resmen muma dönüyor... Uzun zamandır izlediğim en eğlenceli reklam, en iyi ikili! Arada 'Bak Kadirizm oyununu nasıl oynuyorum' diyerek kameraya seksi gülüşler atması hele, on puan on puan on puan. Gerçekten kabul etmek lazım, bu adam çok güzel gülüyor, gülmek bu adama çok yakışıyor! Aslında o gülüş çok şey anlatıyor. Kadirizm'le de dalga geçiyor Kadir İnanır; bunun üzerine yapışmasından/ yapıştırılmasından dolayı bir mesaj da veriyor. Ben tam bunları düşünürken, buna kafa yorarken sabah okuduğum Hıncal Abi'nin yazısını hatırladım hemen. 'Kadirizmin bitirdiği Kadir' başlıklı yazıda usta oyuncuyla ilgili birkaç anısını anlatmıştı Hıncal Abi... Ertekin'de otururlarken arkasını cama dönüp oturuyor Kadir İnanır. 40 yaşında, şehir dışından gelen bir hayranını tersleyerek ısrarla imza vermiyor, bunu neden yaptığını soran Hıncal Uluç'a da 'yıldız olmak kolay değil, canı isteyen sana dokundu mu yıldızlığın biter' diyerek gerekçesini anlatıyor. Ki daha önce de aynı hikayeyi okuduğumu hatırlıyorum aynı köşede. Şaşırmaktan kendimi alamadım haliyle... Çünkü kaç kez röportaj yapmışlığımız, sokaklarda yürüyüp fotoğraf çektirmişliğimiz vardır Kadir İnanır'la. Röportajı yarıda kesip hayranlarına imza verişini kaç kez beklemişimdir, boynuna atlayanlara nasıl sarıldığını görmüşümdür. 'Allah Allah' dedim içimden, aynı adamdan mı bahsediyor Hıncal Abi? Hem reklam filminden dolayı kutlamak hem merakıma yenilip 'gerçekten zamanında birileri böyle yapmanız için beyninizi yıkamış, böyle davranmanızı söylemiş olabilir mi' diye sormak istedim. Aradım pazar pazar, açmadı telefonu. Yarım saat sonra "Spor yapıyordum" diye geri aradı. Önce tebrik ettim, o da 'çok başarılı bulduğunu, filmi çok çok beğendiğini' söyledi. "Hele o gülüşler, o clark atmalar şahane" deyince... "Onları ben ekledim" dedi. "Sahiden mi, neden?" deyince de "Öbür türlüsü çok kasıntı ve inandırıcılıktan uzak olurdu, böylesi çok daha iyi oldu" diye cevap verdi. Sonra sordum: "Hıncal Uluç'un yazısını okudunuz mu peki?" "Okumadım, anlattılar..." "Çok merak ettim; o kadına, hayranınıza böyle davrandınız mı gerçekten? Neden ısrarla imza vermediniz?" "Olabilir mi Şirincim öyle şey, bunlar tamamen uydurma..." "Belki bir zamanlar? Hani kendinizi kasmışsınızdır, böyle davranmanın doğru olduğunu düşünmüşsünüzdür falan..." Bir taraftan da, Yaban'a kükrediği gibi kükreyecek bana da diye, ahizeyi hafif uzaklaştırıyorum kulağımdan. "Böyle davranmak benim karakterime uymaz bir kere. Ben Anadolu çocuğuyum, ben bu halkın sevdalısıyım. O sevgiler sayesinde ben bugünlere gelmişim, bunun da çok çok farkındayım..." Belli ki umurunda bile değil yazılıp çizilenler; gayet keyifli, gayet kendinden emin ama ben ısrar ediyorum: "Durup dururken neden böyle bir şey yazılsın canım?" "Okunmak için herhalde, ne bileyim!" Haydaaa, gel de çık şimdi işin içinden.