Her gün kadına şiddet haberleriyle güne uyanır olduk. Sokak ortasında öldürülen de var, saçlarından sürüklenip kapının önüne atılan da. İşin en dikkat çekici tarafı ise işadamı da aynı saldırganlığı yapıyor, işsiz-güçsüz erkekler de. Yani şiddeti uygulayan kişinin eğitimli, eğitimsiz, zengin veya fakir olmasının bir önemi yok. İçindeki o ilkel, vahşi duyguları taşıyıp taşımamasıyla, medeni olup olmamasıyla ilgisi var. Bu şiddeti önlemek için istediğiniz kadar ağır yasalar çıkarın, en ağır cezaları uygulayın, yine de yeterli olmayabilir.
Olmadığını da görüyoruz işte.
CEZA YETMİYOR
Avrupa ve Amerika gibi ülkeler de yeni önemler alıyor, cezaları artırıyor ama kadına şiddet yine devam ediyor.
Demek ki sadece cezaları daha ağır hale getirerek çözmek yetersiz. Kadına şiddetin altında yatan psikolojik boyutu da iyi irdelememiz gerekir.
Sevmeyi bilmeyen, öfke kontrolü olmayan erkeklerin yol açtığı bu şiddeti önlemek için çocuklara küçük yaşlardan itibaren güzel ahlakı, insan sevgisini aşılamak ve kadına kıymet verilmesi gerektiğini öğretmek gerekiyor.
Sosyal çevrede fiziksel, psikolojik veya başka boyutta şiddet ve saldırganlığa maruz kalmış çocukların ileriki dönemde bunu eşine, sevgilisine yöneltmesi şaşırılacak bir durum değil.
Atalarımız 'Ağaç yaşken eğilir' sözünü boşuna söylememiş.
Merhametli, vicdanlı bireyler arttıkça toplumun her boyutundaki şiddet de azalır.
AİLELERE EĞİTİM VERİLMELİ
Devlet şiddeti önlemek için gerekli düzenlemeler yapmalı elbette ama her şey yasalarla da çözülmüyor.
Ebeveynlere de çok büyük sorumluluk düşüyor burada. Sağlıklı, medeni çocuklar yetiştirmek, onlara sorunlarını şiddet yerine diyalogla çözmeyi öğretmek kadına şiddeti önleminin bir diğer önemli boyutu.
Bu konuda ailelere de gerekli eğitimler verilmeli bence. Yani sözün özü; kadına şiddeti önlemek için her şeyi devletten beklememeliyiz. Sağlıklı bireyler yetiştirmek için ailelere de büyük görev düşüyor.
Sosyal medyadaki şiddete de 'Dur' demeliyiz
Sosyal medyadaki ortam üzerine bugüne kadar birçok kere yazı yazdım. Ama görüyorum ki ortam daha da kötüye gidiyor. Ahlaki erozyon öyle bir noktaya geldi ki; ölü, diri bakmadan sanatçısından politikacısına ya da gazetecisinden iş dünyasına kadar herkesi ahlaki sınırı aşarak eleştiriyorlar. Kadına şiddet kadar sosyal medyadaki şiddet de tehlikeli bir boyut aldı bence. Hoşuna mı gitmiyor, düşüncesini mi beğenmiyor; hemen başlıyor bel atından vurmaya, hakaretlere. Ajda Pekkan'mış, Mustafa Taviloğlu'ymuş ya da bürokratmış fark etmiyor yani..
İnsana saygı, düşünce özgürlüğü falan hikaye bu kesim için. Bunu sadece hayatta olan insanlar için de yapmıyorlar üstelik. Ölmüş insanlar için bile bu böyle. Bakın işte son örnek; sosyal medya fenomeni Caner Çalışır
Ölüm haberi altına yazılan yorumları okudukça inanın yüzüm kızardı. Hayat tarzını eleştirebilirsin, ben de sosyal medya fenomenlerini eleştiren birçok yazı yazdım bugüne kadar. Ama hayatta olmayan, kendini savunamayan insanlar için bari yapmayın bunu. Kadına şiddete nasıl dur diyorsak, sosyal medyadaki bu şiddete de dur dememiz gerekiyor. Başka yolu yok çünkü...