Pazar günü kahvaltı sofralarının mevzusu buydu.
Önümde menemenim, sucuklu yumurtam, peynir çeşitlerim, tereyağım...
Mevzumuza malzeme olan kitap;
'Japonlar'ın Kadim Beslenme Sırrı'...
Yazarı, Yoshinori Nagumo... Kendisi anti- aging konusunda Japonya'nın önde gelen isimlerinden biriymiş.
Kitaptaki sırların işe yarayacağını iddia ediyor.
Aslında bu sır, Japonlar'ın binlerce yıllık beslenme geleneğiymiş ama bundan bize ne?
Bize yeni nesil bir beslenme biçimi olarak pazarlanan bu mevzuya karşı dikkatli olmamız gerekiyor. Biz Japonlar'la bir olabilir miyiz?
Kendi genetiğimizi inkar edebilir miyiz? Asla! Tarih bilgim beni yanıltmıyorsa; pastırmadan yoğurda, vücutta kilo ve ödem yaptığı iddia edilen ne varsa bizden çıkma... Beslenme biçimi, Türkler'in göçebe yaşantısından geliyor. Erişte kesiminden salça yapımına, turşu kurmaktan tarhanaya...
Mutfakta hep iddialı ve zengin olmuşuz.
Bundan kaçarımız yok. Tek öğün beslenmek falan da yok bizde.
En azından bir Anadolu çocuğu olarak, bizde günde en az iki kere sofra kurulur. Sadece babaanne öğretisi bir uygulamamız vardır: Ölçünü bil, hazır yemek yeme, evde pişen yemekten bir şey olmaz, bol bol ev yemeği ye...