Önce okurumuz
Olcay Zagaia'nın sözlerine kulak verelim: "Aslında Ali Rıza Bey. Kızım küçükken öyle diyordu, Arıbıza bey!.. Adamcağız dizi boyunca kaç kere ağız tadında bir yemek yiyebildi ki? Dün yine 'Afiyet olsun' dedi ve kalktı sofradan. Bu kadar üzüntü, bu kadar iştahsızlık ama yine de bir gram vermedi. Hatta daha da kilo alıyor gibi... Aşk-ı Memnu da bütün sihrini kaybetti. Dizi uzasın diye bir dargın bir barışık... Güya en heyecanlı yerinde bitiriyorlar. Hah, bu hafta Beşir söyleyecek gibi ama yoook... Biri zaten söylese dizi bitecek. Ve hangi erkek, kafasında oluşan sorulara bu kadar gözü kapalı durur? Ne kadar aşık olursa olsun, Adnan Bey'i iyice aptal yerine koyuyorlar... Dizilerin tadı damağımızda kalsın diye lütfen gereksiz uzatmalardan vazgeçelim. Zaten izlesek de artık internetten izliyoruz. Reklamsız, en fazla bir saat... Dizi saatlerinde yapılacak daha güzel şeyler, izlenecek daha güzel programlar var..." Okurum, muhtemelen pek çok televizyon izleyicisinin duygularına tercüman olmuştur. Bu köşede aynı şeyi tekrarlamaktan yoruldum. Dizilere bel bağlayan ve giderek
"videoculuk" haline gelen büyük kanalların
"kolaycı" tutumu yüzünden izleyici alternatif bulabilmek umuduyla
"diğer" kanallara kaçtı. Eskiden 10-12 reytinge burun kıvıran kanal yönetimleri şimdi dört buçuk reytingi görünce zil takıp, oynuyorlar. İlle de dizi izlemek isteyen seyirci de artık dizisini reklamla bölünmeden, keyfi kaçmadan internet ortamında seyretmeye başladı.
"Onlar küçük bir bölüm" deyip, geçmeyin. Zira bu kişiler, cebinde para olan ve tüketici inisiyatifi kullanan zümre. Yani reklamverenin arayıp da bulamadığı insanlar. Böyle giderse, reklam mecrası televizyondan, internet sitelerine transfer olacak.
"Diziye bel bağlayan televizyonculuk sistemi" çökmek üzere. Beraberinde hem televizyon sektörünü hem de reklamcıları girdaba sürükleyebilir. Bir kez daha uyarıyorum...