VAR... Hem de fena halde var. Bunu aklıma getiren, Prof. Nihat Hatipoğlu'nun pazar günü Atv ekranlarında sunduğu Kur'an ve Sünnet programındaki alt yazıydı. "Yaptığınız iyilikleri gönderin, yayınlayalım. Bip hattımız: 554 888 61 08"
Önce bu ibareyi yadırgadım. Zira bana çocukluğumda öğretilen; iyilik ve sevapların göze batırılmaması, hayır işlerinin gizli yapılması, sağ elin verdiğinden sol elin haberinin olmamasıydı. Bu nedenle insanların yaptığı iyilikleri görüntüleyip, yayınlatmak için bir din ve ahlak programına göndermeleri açıkçası bana ters gelmişti. Ama sonra düşündüm; çağımız öyle bir çağ ki, kötülükler, iyilikleri sarıp sarmalamış. Sevapların, hayır işlerinin bu sarmaldan dışarı çıkıp, gün ışığına kavuşabilmesi için kardelen çiçeğinin azmine ihtiyacı var. Etrafımız kötülükle, hasetle, kinle, nefretle, yalanla, iftira ile öyle bir örülmüş ki, iyilikler görülmez olmuş. Öyleyse ne yapacağız? İnsanları dünyada hâlâ iyiliksever kulların olduğuna inandıracağız. Bunun da yolu, iyilikleri paylaşmaktan, kötülerin gözüne sokmaktan geçiyor.
İşte böyle düşününce Nihat Hoca ve ekibine hak verdim. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz şu günler bizi 'iyiliğin reklamını yapmaya' zorluyor. Belki o görüntüden feyz alan bir kişi, bir başkasının yarasına merhem olabilir, bir deniz yıldızını suya kavuşturabilir.
Bu ne cüret!
ALEYNA Çakır cinayetiyle adını duyduğumuz Ümitcan Uygun adlı genç ve ailesinin tehditleri artık "Nitelikli tehdit" haline geldi. Daha önce kameraların önünde Müge Anlı ve ona destek verenleri ölümle tehdit eden Ümitcan'ın ağabeyine ait olduğu iddia edilen bir sosyal medya hesabından yine aleni tehditler yağdırıldı. Aleyna'nın ölümünü herkesin tadacağı, bunların başında Müge Anlı'nın geldiği, kuzenlerinin stüdyonun önünde beklediğini, yarın onun işini bitireceğini belirten ifadeler öfke ve şaşkınlıkla karşılandı. Ümitcan Uygun, merhum Aleyna Çakır'ı bayıltana kadar dövüp, görüntülerini sosyal medyada paylaşıyor. Sonra uyuşturucu aldığı bir videoyu da yine sosyal medyada paylaşmakta bir sakınca görmüyor. Hem kendisi hem de ailesinin neredeyse tüm üyeleri insanları açık açık ölümle tehdit ediyor. Peki bunlar bu cüreti nasıl gösterebiliyor, bu gücü kendilerinde nasıl buluyorlar?
Mevzu son derece mühim. Ölmek ya da ölmemek. İşte bütün mesele bu...
Çiğ tavuk yenir mi?
YENMEZ tabii... Ama yedirdiler. Hem de sokaktaki vatandaşların ağzına sokarak...
Salı günü Star TV'deki Demet Akalın ile Alişan'ın programını şaşkınlıkla izledim. Soru, "Sevdiğiniz için çiğ tavuk yer misiniz?" şeklindeydi. (Aslında o atasözünün aslı "Komşu hatırına çiğ tavuk bile yenir" şeklindeydi ya neyse) Program muhabiri, sokağa çıktı. Önüne gelene çiğ tavuk budu uzatıp, sordu: "Sevdiğiniz için çiğ tavuk yer misiniz?" Çoğunluk, yiğitliğe şey sürdürmemek adına budu kavrayıp, bir güzel ısırarak çiğnedi. Sonra stüdyoya dönüldü. Oradaki konuklara da aynı soru soruldu ve butlar uzatıldı. Neyse ki stüdyodakiler daha bilinçli çıktı da reddettiler.
Yahu güzel kardeşlerim; bırakın çiğ olanını, az pişmiş tavuk bile çok tehlikelidir. Çünkü tavuk etinde (hele biraz beklemiş olanında) Salmonella, Kampilobakter ve Clostridium gibi ölümcül hastalıklara yol açan bakteriler bulunur. Bu ne şuursuzluk?
Gaf kürsüsü
Benzincide kaza yapan alkollü sürücünün polise ifade verirken ileri sürdüğü mazeret akıl uçuracak cinstendi. "Araba kendi kendine çalıştı abi, bana boşuna yükleniyorsunuz."
Zap'tiye
Samsun'da açlıktan ölmesi için ağzı telle bağlanarak araziye terk edilen eşek son anda kurtarıldı. Birileri de ilgililerin ağzındaki teli sökse de şu Hayvan Hakları Yasası bir an önce çıksa.
Ne demiş?
Okurumuz Murat Aydın not etmiş: "Bir şey yaparız biz, bir şey yapmadan önce, ne yaparız?" (Reşat'ın Survivor'daki Anlat Bakalım'da "Pratik" kelimesini anlatmaya çalışırken kurduğu ilginç cümle)