Seren Serengil'in boşanacağını duyduğumda şaşırdım.
"Kendi yarattığı masalı yine bitirdi mi?" dedim. Aşk söz konusu olduğunda öyledir...
Seren bir masal yaratır kendine; ona inanır, onu yaşar, başka da hiçbir şeyi umursamaz. Ama bu kez farklı olduğuna inanmıştık. Öyle değilmiş. Seren'in bir anlattığı bir de anlatmadığı masalı varmış. Çocuk anlatılan o çocuk değilmiş. Parası yokmuş, pulu yokmuş, statüsü yokmuş. Muş, muş...
"Eşinin ne olduğunu niye sakladın?" dediğimde, "Yine yanıma yakıştırılmayacak, diye sakladım" dedi. Çünkü öncekilerde çok canı yanmıştı. Çok konuşulmuş, çok eleştirilmişti. Kimse yaptıklarına bir anlam verememişti. Gecekondularda oturması, peynir ekmekle karnını doyurması, çamaşır asması, bakkala alışverişe gitmesi 'saraylı' Seren'e yakıştırılmamıştı. (Bir önceki evliliğinden söz ediyorum.)
"Bir-iki-üç... Her defasında aynı şeyi yaşadın. Annen yine haklı çıktı" dediğimde de bakın nasıl da büyük bir laf etti: "Ben eşimi kariyer sahibi yapmaya çalıştım. Çünkü iyi adamlar bizimle beraber olmuyor. Bizim seçtiğimiz adamlar da böyle çıkıyor... Her zaman olduğu gibi kendimi aşağıya çekip onu yukarı çıkardım. Ne yapsaydım?" Seren'in 'iyi adamlar'dan ne kastettiğini sanırım hepiniz anlamışsınızdır.
Evet, maalesef toplumda 'İş güç, kariyer sahibi bir adam şov dünyasından bir kadınla evlenmez' diye bir önyargı var. İstisnalar yok mu? Var tabii. Ama genel kanı bu. Seren de bu önyargıyı kıramayınca kendi hazırladığı bir projeye soyunuyor ve yoktan bir şey var etmeye çalışıyor.
Ama olmuyor, olamıyor... Ve tuhaftır; işine yeniden dört elle sarılması için mutlaka bir bitiş yaşaması gerekiyor. Ah ah, niye ikisi bir arada olmuyor? Bu hayat bir evlilikle kurtulmayı isteyecek kadar zor bir hayat mıdır sahiden?