Geçen hafta iki yargı kararını çok konuştuk. Birincisi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni yakan kişinin hakim tarafından salıverilmesi, ikincisi ise 82 yaşındaki Fatma Nine'ye (Sazan) cami nöbeti verilmesi.
Sen benzinciden bir bidon benzin alacaksın, bilerek, isteyerek, planlayarak bir binayı ateşe vereceksin. Ertesi gün eşkal üzerine evinde yakalanıp suçunu itiraf edeceksin.
Hatta 'Sarhoş' iddialarını şiddetle reddedip "Hayır, ben ömrümde ağzıma alkol koymadım, kendimdeydim, bilerek yaptım" diyeceksin. Sonra bir hakim tarafından serbest bırakılacaksın.
İşin düşünsel ya da siyasi tarafı beni zerre kadar ilgilendirmiyor.
Benim ilgilendiğim, olayın 'insani' boyutu. Ya o gece bekçisi hayatını kaybetseydi? Ya içeride başkaları da olsaydı? Bir kundakçının, içeride kaç kişi olduğunu bilmeden, bir ahşap binanın girişini ateşe vermesi, 'içeride bulunması muhtemel kişilerin' hayatına doğrudan kast etmek değil de nedir? Keza gazeteci Cem Küçük'ün evine kurşun yağdıran kişi de aramızda. Peki böyleleri nasıl serbest bırakılır? Bir hakim çocuğu olarak bu kararlardan nasıl utandım anlatamam. Neyse ki medya aracılığıyla yükselen tepkiler bir vicdanlı savcıyı harekete geçirdi de, kundaklama hadisesindeki hukuk garabeti az da olsa giderildi. Şimdi kimse çıkıp da 'Efendim, yasalar böyle, mevzuat şöyle' filan demeye kalkmasın. Rahmetli babam, en önemli yasanın 'vicdan' olduğunu öğretmişti bana.
Hakim olmanın en temel şartının da 'yüreğinde vicdan terazisi barındırmak' olduğunu söylemişti.
İkinci haber Manisa Soma'dan geldi. 82 yaşındaki Fatma Sazan, evinin önündeki kavgada gençleri ayırmak istemiş. Elindeki baston silah sayılmış, para cezası vermişler.
Ama ödeyecek parası olmadığı için cezası 'dört ay boyunca cami önünde nöbet tutmaya' çevrilmiş. Kadıncağız iki büklüm halde, yokuşları inip çıkarak her gün ayazda dört saat cami nöbeti tutmuş. Tabii üşütüp hastalanmış da... Neyse ki devreye yine haber bültenleri girdi. Soma Kaymakamı etkilendi, kadının kalan para cezasını ödedi ve onu sıcak yuvasına kavuşturdu.
Keşke biri çıkıp son 20 yıl içinde ana haber bültenleri ve programlar sayesinde hayatı kurtulan hasta çocukların, adalet mağduru yaşlıların, yok yere hapis yatmaktan kurtulan gençlerin, suç işledikten sonra elini kolunu sallayarak içimize karışan ama medyanın dürtmesiyle yeniden tutuklanıp yargılananların toplam sayısını istatistik veri olarak ortaya koysa.
Evet, medya; yasama, yürütme ve yargının ardından dördüncü güçtür. Ama uygar ülkelerde asla 'hukukun ve adaletin' görevini tek başına üstlenmez, üstlenemez. Gelin görün ki, bizim buralarda mağduriyetinizi ortadan kaldırmak için mahkemelerden önce haber merkezlerinin kapılarını aşındırmanız gerekiyor. Sesinizi bir haberciye duyurdunuz mu ne âlâ, gerisi vaveyla!
Çoğu zaman çuvaldızı kendimize batırdığımız oluyor ama iyi ki medya var, iyi ki haberciler var...