İlk fotoğraf, savaşın ne olduğunu, çaresizliğin ne anlama geldiğini tek kare ile anlatıyor. Kabil Havaalanı'nda Taliban'dan kaçan bir baba, küçücük bebeğini ABD askerlerine uzatıyor, hayatta kalabilsin diye...
Bir ailenin, öz evladını, bile isteye hiç tanımadığı insanlara emanet etmesi nasıl bir çaresizliktir? Buna sebep olan nasıl bir korkudur? Bir annenin iki çocuğundan birine hayat hakkı tanınması üzerine yapmak zorunda bırakıldığı tercihin dramını anlatan Sophie'nin Seçimi filmi, bu gerçek trajedinin yanında ne kadar da hafif kalıyor.
Boşuna dememişler, "Filler tepişir, çimler ezilir" diye... Bu kaotik savaş ortamında da kim bilir ne kadar fidan ezildi. Biz sadece ajansların servis ettiği bu kareyi gördük. Ya bilmediklerimiz, görmediklerimiz?..
Peki ya ABD askerleri sadece o bebeği alıp, anasını, babasını tel örgülerin öte tarafında bırakırken, aynı havaalanında görevli Türk askerleri ne yaptı? Bir kadın, bir erkek iki subayımız, annesinden ayrı düşen birkaç aylık Hadiha bebeğin altını değiştirip, karnını doyurdu, öpüp kokladı. Sonra da babasıyla birlikte annesini de güven altına alıp, tahliyelerini sağladı.
Mehmetçik'te hiçbir orduda bulunmayan bir güçlü silah var: Vicdan...
Peki ya insanlık?
Fotoğrafa sosyal medyada rastladım. Üzerine, bırakın yorum yapmayı üç cilt kitap yazılır.
Lümpen kızın biri bu tişörtle partilemiş. Üzerinde Afganistan'dan kaçmak için kanadına tutundukları uçaktan düşen talihsiz insanların resmi var. Altına da 'Kabil Hava Dalışı Kulübü' yazılmış...
Kızın yüzündeki umursamaz gülüşten daha çok, Doğu'daki böyle bir acının bile Batı sermayesi tarafından ticari ranta çevrilmesi canımı acıttı...
Onlar uçağa tutunamadı. Peki ya insanlık neye tutunacak?
O zaman bastırın parasını
Sağlık Bakanlığı olumlu bir karar aldı. Okula çocuklarını gönderen aşı karşıtı veliler ve aşı olmayan öğretmenlerden haftada iki kez PCR testi istedi. Bu arada aşısız öğretmenlerin testlerinin ücretsiz yapılacağı duyuruldu.
İyi de toplum sağlığını tehdit eden bir pandemi sürecinin uzamasına sebep olan, sürü bağışıklığının önüne engel gibi dikilen, üstelik topluma önderlik etmesi gerekirken tam tersini yapan o öğretmenlerin test paraları, devletine vergi ödeyen benim gibilerin cebinden niye çıksın?
Aşı olmayarak hem sıhhi hem de ekonomik açıdan bende yara açacaksın hem de senin 'keyfinin' test parasını ben ödeyeceğim. Yok öyle yağma...
Kırtasiyeci taş mı yesin?
Okul hazırlıkları başladı. Velilerin okul malzemelerini satın alma telaşı da... Ekranlar, büyük market zincirlerinin kırtasiye reklamlarından geçilmiyor. İyi de işi sadece defter, kitap, kalem satmak olan kırtasiyeciler ne yapacak? Büyük alımlar nedeniyle toptancıların dev indirimler yaptığı süper marketlerle nasıl rekabet edecek? Adamlar zaten bir buçuk yıldır dükkanları kapalı olduğu için kan ağlıyordu. Onlar sürünürken, sürekli açık kalan süper marketler de kârlarını ikiye üçe katlamıştı. Bir de üstüne bu haksız rekabet bindi. Bu büyük adaletsizlik mutlaka kırtasiyeciler lehine değiştirilmeli.
Ne demiş?
Diyarbakır'daki hastanede görev yapan Doç. Dr. Hakan Akelma'nın isyanı: "Covid'ten ölenlerin yakınlarının morgdan gelen çığlıkları yüzünden odama gitmek istemiyorum."
Gaf kürsüsü
Estonya'nın kadın başbakanı Kaja Kallas büyük fedakarlıklarını (!) açıkladı: "Afganistan'daki insani dramın çözümüne katkı sunmak adına 10 Afgan mülteciyi almaya hazırız." (Bizimkilerden biri de altına yorum yazmış: "Biz 10 Afgan'ı mutfaktan salona geçerken görüyoruz.")
Zap'tiye
Pandemi dalgası, göç dalgası, müsilaj dalgası, sele sebep olan ani soğuk hava dalgası... Dalga geçilecek zaman değil, hem de hiç...